İnadına Bilim, İnadına Devrim Yasaları!

İnadına Bilim, İnadına Devrim Yasaları!

Kendini bugün, 3 Mart 2022’de hâlâ Halife olarak görenlerin ülkemizi asırlarca geriye taşıyan bu hastalıklı sanrısı, gücünü halkımızdan alacak sert bir tokatla elbet son bulacaktır. Buna inancımız tamdır. Siz AKP’giller ve siz yuvarlak masa etrafında sadece kendi koltuğunu düşünen 6 sahte temsilci; geçmiş bize sizin ne olduğunuzu çok iyi öğretti. Halkına düşman, para için kardeşini satan, manevi değerlerimizi yakıp yıkan, Tarihimizi yok sayan, betona dost yeşile düşman, bilimden korkan ve daha saysak satırlara sığmayansınız…

Saltanat 1922’de kaldırılmış, Cumhuriyet 1923’te ilan edilmişken Halife de neyin nesiydi? Artık zamanı gelmişti, nitekim beklemek anlamsız, tam tersine zararlıydı.

Ocak 1924’te son Halife Abdülmecit, kendisine ayrılan ödeneğin çok yetersiz olduğundan yakınıyordu. Üstelik İstanbul’a gelen resmi heyetlerin kendisini de ziyaret etmelerini istiyor, Ankara’da kendisi için özel bir heyet istiyordu. Bunun adı çok başlılıktan başka bir şey değildi ve Mustafa Kemal ve arkadaşları bunu, henüz bu tür tehlikeleri kaldıracak güçte olmayan Cumhuriyet’in istikbaline tecavüz olarak görüyordu.

3 Mart 1924 Pazartesiydi…

Dönemin koşullarını düşündüğümüzde büyük bir cesaret isteyen, adına yaraşır Devrim Yasaları, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldü ve Gümüşhane Mebusu Zeki Bey dışında tüm mebusların kabul oyu vermesiyle,  429 sayılı Şeriye ve Evkaf ve Erkan’ı Harbiye Vekilliklerinin Kaldırılması, 430 Sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile 431 sayılı Halifeliğin Kaldırılması ve Hanedanlığın Osmanlı toprakları dışına çıkartılması ile ilgili kanunlar kabul edildi.

“Ancak diğer iki yasa hemen kabul edilmesine rağmen 431 sayılı Halifeliğin Kaldırılması ve Hanedanlığın Osmanlı toprakları dışına çıkartılması ile ilgili yasa, TBMM’de uzun tartışmalara neden oldu. Tartışmaların uzaması üzerine kalplerdeki ‘endişe ve tereddütleri’ gidererek ‘akıl ve vicdanlara açıklık getirmek’ isteyen dönemin Adalet Bakanı ve İslam Fıkhı Müderrisi olan Seyit Bey, Kur’an’dan, hadislerden, İslam ve Osmanlı Tarihlerinden örnekler vererek bir manifesto niteliğindeki konuşmasıyla Halifeliğin, dinin gereği olmadığı konusunda TBMM’yi ikna ederek yasanın oybirliği ile kabul edilmesini sağladı.” (Doç. Dr. Halil Özcan,Cumhuriyet,03.03.2022)

Devrim Kanunları ile hedeflenen; AKP gibi gelmiş geçmiş tüm gerici zihniyetlerin her duyduklarında tüylerini ürperten bilimsel, laik, demokratik, çağdaş eğitim-öğretim ve yönetim anlayışına dayalı bir sistem için kuvvetli dayanak noktaları oluşturmaktı. Öyle ki bu yasalar, tüm gerici zihniyetlere ve devrim düşmanlarına rağmen, sadece kâğıt üzerinde kalsa da,  bir ayağı sakat, bir gözü kör de olsa Anayasanın 174. Maddesinde varlığını devam ettiriyor.

Ama AKP’giller, bundan bile korkuyor, Halifelik hülyaları içinde, Anayasada bir tane Allah kelimesi yok diye diye, torba yasalarla, kararnamelerle, yasa dışı fiili uygulamalarıyla, her tarafı “İslamlığı kökünden tahrife (biçimsizleştirip soysuzlaştırmaya) Muaviye irticaından [gericiliğinden] beri yetkili ve usta” imam hatiplerle dolduruyor. Okullarımız birer birer Peşaver Medreselerine dönüştürülüyor. On binlerce imam günde 5 vakit CIA-Pentagon İslamı’nın propagandasını yapmakla görevli. Ülkemiz adım adım Faşist Din Devletine doğru götürülüyor.

Devrim yasalarını susmayı tercih ederek ilk terk edenler, kendilerini “Kemalist” olarak tanıtan, Mecliste söz alıp konuşmayı milletin vekilliği sananlarsa ne yazık ki CHP’li vekiller ve diğer küçük muhalefet partileri olmuştur. Ülkemizdeki geriye gidişi, yoksulluğu, baskıyı, salgın günlerindeki acı tabloyu bizlere yaşatan AKP başta olmak üzere, halka, Anayasaya ve Laik Cumhuriyet’e, Devrim Yasalarına sahip çıkmayan, ülkemizi her geçen gün yoksulluk bataklığına gömen, halkımıza su, elektrik, doğal gaz gibi temel ihtiyaçlara ulaşmayı lüksten sayan, vatan topraklarımızı parayla yabancılara peşkeş çeken bu Meclisi halk olarak asla affetmeyeceğiz!

Turgut Özakman Cumhuriyet adlı romanında,  bir alay komutanının sözlerine şöyle yer veriyor:

“Arkadaşlar! Vatan hizmetine teşekkür edilmez. Sizlere onun için teşekkür etmiyorum. Evinize, işinize kavuşacaksınız, gözünüz aydın. Ama Kurtuluş Savaşı daha bitmedi. Evde, tarlada, dükkânda, tezgâhta, kahvede devam edecek. Şimdi Cumhuriyet’in sivil askerlerisiniz. Burada öğrendiklerinizi ailenize, yakın çevrenize, köyünüze, mahallenize anlatın. Milli egemenlik, Cumhuriyet, vatan, bağımsızlık, uygarlık nedir öğretin. Eğitimin önemini, temizlik kurallarını belletin. Ak ile karayı, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilsinler. YOKSA SÖMÜRGECİLERLE, HALKI UYUTUP KANDIRANLARLA, CİNCİ HOCALARLA, YOBAZLIKLA BAŞA ÇIKAMAYIZ.”

Ve ne yazık ki öyle de oldu…

Şimdi yara almış bir aslanı, içerden ve dışarıdan, dört bir koldan saldırarak tümüyle yere yıkıp, paramparça etmek niyetindeler. Bunu başarabilmenin tek yolu düşünemeyen, emre biat eden, bilimden uzak nesiller yetiştirmekten geçiyor. O yüzden bilimin kapılarına kilit vuruluyor ve o yüzden tarikatlar, şeyhler, müritler her geçen gün güç kazanıyor.

Varsın bir zaman daha sizin payınıza İmam Hatipler, bizim payımıza mahpuslar düşsün.

Bizim devrimci önderlerimiz mahpusu okul yapar; siz ise okulu zindan edersiniz!

 

3 Mart 2022

Halkçı Kamu Emekçileri

 

 

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın: