08 Kasım 2024 Cuma
Gerçek İnsan, Gerçek Devrimci, Halkçı Kamu Emekçisi, Celalettin Alp Yoldaş’ımızın bedence aramızdan ayrılışının dördüncü yılı. Covid-19 salgını sürecinde, AKP’giller’in insan hayatını hiçe sayan bilim dışı, akıl dışı uygulamaları nedeniyle yitirdik Yoldaşımızı, o süreçte yitirdiğimiz binlerce insanımız gibi. Örgütlediği, önderliğini yaptığı Ulaşım Hizmetleri İş Kolunda, Demiryolları taşımacılığındaki grevlerde, o koca koca trenleri rayların üstüne çıkıp, önlerini tek başına keserek durdurdu da; yılmadan verdiği tüm mücadelesine rağmen, Koronavirüs illetinin organlarını saran yıkımını durduramadı Celalettin Yoldaş.
Celalettin Yoldaşımız son nefesine kadar devrimci mücadeleyi bırakmayan örnek bir insandı. O vatan aşkını söylemekten ve gereğini yapmaktan korkar hale gelmektense ölmeyi yeğleyen bir İkinci Kurtuluş Savaşçısıydı. Celalettin Yoldaş AB-D Emperyalistlerinin ürünü Kanser Düzenine karşı biran olsun mücadeleyi bırakmayan bir cesaret abidesi, gerçek bir devrimciydi. Kararlı mücadelesini sevgi temeline oturttu hep. Acılıyız, üzüntülüyüz, gözlerimiz yaşlı ama göğsümüz kabarık, onurluyuz, gururluyuz böylesine bir yoldaşa sahip olduğumuz için.
Halkçı Kamu Emekçisi Celalettin ALP Yoldaş ölümsüzdür!
27 Mayıs Politik Devriminin ürünü olan 1961 Anayasası, Üniversitelerin özerk, demokratik, bilimsel kurumlar olmasını anayasal güvence altına almaktaydı. Şöyle demekteydi 61 Anayasasının 120. maddesi :
“Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler, bilimsel ve idari özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversiteler, kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları eliyle yönetilir ve denetlenir; kanuna göre kurulmuş Devlet üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır.
Üniversite organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, Üniversite dışındaki makamlarca her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri, öğretim ve araştırma görevlerinin Üniversite organlarınca denetlenmesi bu esaslara göre kanunla düzenlenir.”
27 Mayıs Anayasası aynı zamanda halk çocuklarının üniversite düzeyinde bilimden ve bilimsel eğitimden yararlanmalarının, işçilerin ve eğitim-bilim çalışanlarının örgütlenmelerinin de önünü açan bir anayasa idi. Halk çocuklarına barınma ve maddi katkı olanakları sağlayan Kredi ve Yurtlar Kurumu bu anayasanın ürünüdür. DİSK, 61 Anayasasının ürünüdür. Eğitim ve Bilim çalışanlarının gururla andığı ve Eğitim-İş olarak tarihsel mirasını sahiplendiğimiz TÖS, 27 Mayıs Anayasasının ürünüdür.
Ancak içinde bulunduğumuz Parababaları düzeni, 27 Mayıs Anayasasının izlerini hayatın her alanında silmeye çalışmaktadırlar. İşte 12 Eylül faşizminin ürünü olan YÖK ile de hedefledikleri bu olmuştur.
Ancak halkın mücadele gelenekleri ve tarihi yok edilemez. Hele hele tüm baskılara, zulümlere, acılara karşı yüreklice dik durabilen onurlu eğitimcilerin ve bilim insanlarının mücadele gelenekleri hiç yok edilemez. Bizler bu geleneğin mirasçıları ve devamcılarıyız. Kubilay’ın, Hasan Ali Yücel’in, Tonguç Baba’nın, Fakir Baykurt’un, Talip Apaydın’ın, Muammer Aksoy’un, Tütengil’in, Bahriye Üçok’un, Server Tanilli’nin, Rennan Pekünlü’nün ve daha nicelerinin yaktığı ateş yanmaya devam ediyor. Ve adımız gibi eminiz ki o ateş bir gün volkan olup patlayacak!
Halkçı Kamu Emekçileri
Tarihimizin altın sayfalarına adını şanla, şerefle yazılan bir Kurtuluş Mücadelesinin zaferle taçlandırılmasının 101.yıldönümü kutlu olsun. Bu şanlı zaferin adıdır Cumhuriyet.
Asırlar boyunca saltanat sultası altında ezilmiş bir halkın, küllerinden yeniden doğarak Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yeniden dirilmesidir Cumhuriyet.
101 yıl önce Anadolu’yu işgal eden Yedi Düvel Emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçilerine karşı Mustafa Kemal‘in “Emperyalistler, işbirlikçiler geldikleri gibi gidecekler!” iradesinin vücut bulmuş hâlidir Cumhuriyet.
100.yılını geçen yıl doldurmuş Genç Cumhuriyetimizin Kurtuluş Destanı öyle büyük ve öyle şanlı bir direniş öyküsüdür ki; bugün hâlâ emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin uykularını kaçırmaya devam ediyor. Ancak bugün hain emellerine ulaşmak adına çok yol kat ettikleri ne yazık ki acı bir gerçek. 101 yıl önce yaşadığımız ihanetlerle karşı karşıyayız.
Osmanlı Devleti’nin Saltanat düşkünü son padişahı Vahdettin’in kendi bekası uğruna vatanı ve halkını satarak imzaladığı Sevr Antlaşması’nın Mustafa Kemal önderliğinde bir araya gelen Birinci Kuvayimilliyeciler tarafindan parçalanıp, tarihin çöplüğüne atılmasıyla başlayan şanlı Kurtuluş Mücadelemizin bir benzerini tekrar vermek zorunda olduğumuz günleri yaşıyoruz.
AB-D Emperyalistlerinin destekleyerek iktidara taşıdığı din bezirgânı Ortaçağcı gerici AKP’giller 22 yıldır Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldırmak için halkı Allah ile kandırarak, rollerini ustaca oynayarak Laik Cumhuriyeti tamamen yıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Uşaklığını yaptıkları ABD ve İsrail ‘in planı olan ve ülkemizi etnik ve mezhepsel olarak ayrıştırıp bölmeyi hedefleyen BOP çerçevesinde, yerli isbirlikçi AKP ve mecliste at oynatan sözde muhalefet sözcüleri de bu amaçlarına ulaşmak için öncelikle engel gördükleri Laik ve Tam Bağımsız Cumhuriyetin teminatı olan anayasanın ilk dört maddesini tartısmaya açıyorlar. Arkasından Cumhuriyetin yıkılması ve Yeni Sevr planı ile ülkemizin en az üç parçaya bölünmesi anlamına gelen sözde çözüm süreci adına Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi olan PKK’nın baş hükümlüsünü meclise davet etme cüretini gösteriyorlar.
Emperyalistlerin 100 yıllık emelleri hiç değismedi. Yerli aktörler de öyle. Dün Vahdettin’di, bugünse iktidarı ve muhalefetiyle, Amerikancılık ortak paydasında birleşen Meclisteki diğer Amerikancı partiler. İsimler değişse de memleketimizi yıkmak isteyen yerli ve yabancı oyuncular hep aynı.
Ancak, ateşten günlerin ateşten gömleğini sırtımızda hissedecek kadar yakıcı olan emperyalist çakalların bu planlarını yine biz İkinci Kuvayimilliye Savaşçıları bozguna uğratacağız.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak;
Gerçek devrimci Yurtsever kimliğimizle bir kez daha haykırıyoruz:
Tam Bağımsız ve Laik Cumhuriyeti sonuna kadar savunacağız!
Mecliste iktidarın çevresine õbeklenen irili ufaklı yerli isbirlikçi sözde muhalefete rağmen bu ülkenin gerçek sahipleri bizleriz!
Ekmek ve su kadar vazgeçilmez olan Laik ve Tam Bağımsız Cumhuriyetimizi korumaya ant içtik!
Emperyalistler, İşbirlikçiler Geldikleri Gibi Gidecekler!
Yaşasın Cumhuriyet!
(29/10/2023)
Halkçı Kamu Emekçileri
Bebek ölümleri ile ilgili skandalın gerçek sorumlularının bulunması istendi.
Eski bakan Mehmet Müezzinoğlu’nun hastanesinin de bu katliamın içinde olduğu,
bebek ölümleri devam ederken polisin delil toplamak için dinleme yaptığı, bu arada bebek ölümlerinin devam ettiği, bu vicdansızlığı yapanların yargılamaları için olayın takipçisi olmaya devam edileceği dile getirildi.
Bu skandalların sağlıkta dönüşüm programı ile sağlığın özelleştirilmesinin sonucu olduğu belirtilen açıklama, tüm sorumluların
İnsan sağlığı üzerinden para kazanma hırsı içindeki vicdansızların kontrolsüz bir şekilde bebeklerin ölümünden para kazananların hak ettikleri cezayı alması vurgusuyla sonlandırıldı.
Halkçı Kamu Emekçiler
Okullarımızdaki temizlik, güvenlik ve yardımcı personel yokluğundan çocuklarımızın sağlık ve can güvenliği tehdit altındayken, Milli Eğitim Bakanlığı MESEM aracılığıyla yandaşlara milyonlarca para aktarıyor.
“Ankara’da farklı okulda çekilen fotoğraflarda tuvaletlerin yıkanmadığı ve kirli bırakıldığı, çöplerin biriktiği ve adeta hastalık saçtığı ortaya çıktı. Bu duruma, tasarruf tedbirleri kapsamında okullara yeterince personel alınmamasının yol açtığı belirtildi.
Temizlik personeline sunulan şartlar nedeniyle kimsenin bu alanda çalışmak istememesi ayrıca personel sayısının da düşürülmesi öğrencileri adeta risk altında eğitim almaya mecbur bıraktı.
İstanbul Zeytinburnu’ndaki Basketbol Gelişim Merkezi’nde Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF), Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında gerçekleştirilen “İstanbul TBF Basketbol Spor Lisesi” işbirliği protokolü imza törenine katılan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e okullardaki temizlik problemi soruldu.
Soruya yanıt vermeyen Tekin “Bugün gündemimiz basketbol. Başka bir ortamda onları da konuşuruz” dedi.(https://tele1.com.tr/okullari-pislik-basti-veliler-temizlige-basladi-bakan-tekinin-gundemi-basketbol-1143706/)
AKP’giller, okullarımızı yirmi birinci yüzyılda, bilişim çağında, gerekli hijyen ve sağlık koşullarından yoksun bırakarak salgın hastalıkla yüz yüze kalmalarına ortam hazırlamaktadır. Zaten çocuklarımız azgın hayat pahalılığı ve yoksulluk nedeniyle yeterli beslememekte ve her türlü hastalığa açık hale gelmektedir. Yine bildiğimiz gibi AKP’giller Covid-19 döneminde okullarda öğrencilere bir öğün yemek verileceği sözünü vermişti.
Ancak bütün yaptıkları vurgun ve talanların yanı sıra, yaşam biçimleri yalan söylemek, ikili, üçlü oynamak olan AKP’giller’in daha önce verip de tutmadıkları onlarca sözlerinde olduğu gibi bu sözlerini de tutmayacaklarını biliyorduk, tutmadılar.
MESEM Vurgunu
Araştırmacı Gazeteci Murat AĞIREL 21 Eylül 2024 Cumartesi günkü köşesinde bu vurgun oyununu şöyle açıklıyor:
“Milli Eğitim Bakanlığı’nın MESEM diye bir projesi var. Tam adı mesleki eğitim merkezi. Amaç, öğrencilerin mesleki becerilerini piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda geliştirmek.
Halihazırda resmi rakamlara göre öğrenci sayısı 715 bin 389 kişi gözüküyor. 2 milyon 280 bin “ustalık belgesi”, 1 milyon 855 bin “kalfalık belgesi”, 987 bin 510 kişiye “usta öğreticilik” belgesi verilmiş.
(…)
Büyük bir tekstil şirketinde çalışan üniversite mezunu bir kardeşimiz ulaştı bana. Kendisi hakkında e-Devlet bilgilerine bakarken lise son sınıf öğrencisi olduğunu öğrenmiş. İnanamamış belgesini de almış. Zincirlikuyu İsov Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 12. sınıf öğrencisi olarak gözüküyor. Kendisinin durumdan haberi yok. Alan olarak “konaklama ve seyahat hizmetleri” diye de belirtilmiş.
Yanlışlık vardır diye okulu aramış. Tam tersine okul yönetimi onaylamış. Acaba sadece ben miyim diye iş arkadaşlarına sormuş. Bu kişilerde aynı şekilde meslek lisesine kayıtlı olduğunu görmüş.
(…)
İdareciler hayali çıraklar gösterip maaşlarını cebe atarak para biriktiriyor.
Yolsuzluğun ortaya çıkarıldığı tarihe kadar 2.7 milyon liralık vurgun yapıldığı belirtiliyor.
Kurulan düzen, geçtiğimiz sonbaharda fark edildi. 2023 Eylül ayında savcılık harekete geçti ve okula operasyon düzenlendi. Müdür yardımcısı H.A. gözaltına alındı, 28 Eylül’de tutuklandı (…)” ()https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/murat-agirel/milli-egitim-uzerinden-adinizi-kullaniyorlar-2249742
AKP’giller bile isteye planlı ve programlı olarak Laik Cumhuriyeti yıkarak yerine Ortaçağcı Faşist Din Devleti kurma hedeflerine adım adım yürüyorlar. AKP’giller, Türkiye genelinde İmam Hatip okulları hariç tüm okullara ödenek göndermeyerek, personel atamayarak okullarımızı çağdaş bilimsel eğitimin dışına itmekte ve tüm okulları Taliban yetiştiren Pakistan’daki Peşaver Medreselerine dönüştürmek istemektedir.
Bu saldırı iki yönlü yapılıyor: Bir taraftan okullar fiziki ve maddi olarak desteklenmiyor, ödenek gönderilmiyor, okullarda tamir, bakım yapılmıyor, başta öğretmen olmak üzere yeterli personel atanmıyor. Diğer taraftan eğitimin içeriği “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile Ortaçağcı bir içeriğe büründürülüyor.
En son Tayyib’in Hulusi’si “Eğitimin amacı ne? Eğitim bilgi değil arkadaşlar. Bilgi üniversitede oluyor. Bilgi meslekte oluyor. Eğitimin amacı bir, Allah korkusu, iki kuldan utanma.” diyerek bu insanlık düşmanı, çağdışı, halkımızı Ortaçağ karanlığına hapsetme düşünceleri ile halkımıza bilim yerine kul kişilikli olmayı reva görürken kızı S. Akar ise Şikago İllinois’deki DePaul Üniversitesi’nde, biological sciences (biyoloji bilimleri)’den Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesine yatay geçişle yerleştiriliyor. (https://www.gazeteduvar.com.tr/baris-terkoglu-yazdi-hulusi-akarin-kizi-hacettepe-tip-fakultesine-usulsuz-girdi-haber-1617176).
Tayyib’in Hulusi’si ne sormak lazım: Allah’tan korkmuyor, kuldan utanmıyor musunuz?
Asla! Bunlar ne Allah’tan korkarlar ne de kuldan utanırlar. Darülharp gördükleri Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak, tüm varlığını yağmalamaktır bütün amaçları.
Ancak asla bu amaçlarına ulaşamayacaklar!
Halkımız Birinci Kuvayimilliye’de olduğu gibi İkinci Kurtuluş Savaşı ile tüm hain amaçlarını kursaklarında koyacak ve onları yapımcıları, iktidara taşıyıcıları ABD-AB Emperyalistleri ile birlikte bir daha gelmemek üzere yurdumuzdan atacaktır. (27.09.2024)
Halkçı Kamu Emekçileri