3 Mart 1924’te TBMM’nde kabul edilen Hilafetin kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Yasası ve Şeriye ve Evkaf Vekaleti ile Harbiye Vekaletinin kaldırılmasından oluşan üçlü yasa genç Cumhuriyetimizin omurgasını oluşturan temel yapı taşlarıdır.
Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra genç Cumhuriyete laik ve demokratik bir kimlik kazandıran bu devrim yasalarıyla, Ortaçağ karanlığına sürüklendiğimiz bugünlerde yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Peki ülkemiz, Cumhuriyetin harcına eklenen Devrim Kanunları’nın 99. yılında ne durumda? Ne yapıyoruz?
Bu soruya doğru cevap verebilmemiz için bu yasaların ne anlama geldiğini çok iyi kavramamız gerekir.
431 sayılı Halifeliğin Kaldırılmasına Ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Topraklarının Dışına Çıkarılmasına Dair Yasa ile Halifelik kisvesi altında padişah ailesinin ülke üzerindeki yetkisi sonlandırılıyor. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, Halifeliğin kaldırılmasının en önemli sonuçlarından biri de halkı ümmet olmaktan çıkarıp yurttaşlık statüsüne taşımak olmuştur. Bu o kadar hayati bir yasadır ki, devlet ve toplum yapısında laikliğin temelini hazırlamıştır. Nitekim 5 Şubat 1937’de Laikliğin kabulü ile Cumhuriyetimiz güvence altına alınmıştır.
Dün kendini Yıldız Sarayı’na hapsedip halkını emperyalistlerin kucağına atan, vatanın işgaline ses çıkarmayarak işgalcilerle bir olup başta Mustafa Kemal olmak üzere tüm Kuvayimilliyecilerin idam fermanını veren Halife bozuntusu Vahdettin’in rolünü, bugün kendini Halife görerek Kaçak Sarayı’nda oturup, halkını depremde enkazın altına terk eden bir başka saraylı oynuyor. Sadece isimler değişik. Oynanan oyun aynı. Ancak halkımızı yıllardır din simsarlığı yaparak uyutan AKP’giller’in Reisi, bugün oyunun son perdesini oynuyor!
Halifelik, şatafatlı saray yaşantılarına kalkan görevi üstlendiğinden, bu halkı Allah ile kandıran vurguncular, dün de bugün de bu Devrim Yasası’nın düşmanı olmuşlardır.
430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ise eğitim ve öğretimin birleştirilmesini amaçlamıştır. Mustafa Kemal’in; “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da esaret ve yoksulluğa terk eder.” sözünün bugün ne kadar önem taşıdığını bir kez daha anlıyoruz. Eğitimin laik ve bilimsel bir temele oturtulmasını hedefleyen bu yasa da AKP iktidarınca yerle bir edilmiştir. Okul öncesinden üniversitelere kadar tüm eğitim kurumlarımızda, tarikat ve cemaatler cirit atmaktadır. Okullarımız Peşaver Medreselerine dönüştürülmüş; yavrularımızı, gençlerimizi Ortaçağcı gericiliğin örümcek ağları kuşatmaktadır. Laik ve bilimsel eğitimin esamesinin kalmadığı bir ortamda çocuklarımızın benliği ve bedenleri yok ediliyor; sorgulayamaz, düşünemez hale getiriliyorlar.
Her biri birer Din Derebeyliği olan “cemaat ve tarikat” adlı tekke ve zaviyelerde, Kur’an Kurslarında, İmam Hatiplerde, yavrularımızın bedenleri ve ruhları onmaz biçimde harap ediliyor. Küçücük kızlarımız evlendiriliyor, taciz ve tecavüze uğruyorlar Ortaçağcı gericiliğin, Muaviye-Yezid, CİA-Pentagon İslamcılarının hoyrat ellerinde.
AKP’giller’in Reisi, Afaganistan’da iktidara ele geçirdiği günden bu yana kadınlara olmadık zulmü yapan, kız çocuklarının-kadınların her düzeyde eğim alma haklarını ortadan kaldıran eli kanlı Ortaçağcı Taliban için ne diyor? “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum.” Anlaşırlar tabii ki! Çünkü aynı toptan kesmeler! Topu da Laiklik, akıl, bilim düşmanları.
Ülkemizin adım adım Faşist Din Devletine dönüştürüldüğü bir ortamda, 3 Mart 1924’ü unutmamalıyız! Laik ve bilimsel eğitimin temelini atan Öğretim Birliği Yasası’na sahip çıkmalı, çocuklarımızın gençlerimizin geleceği için Laik, Bilimsel, Demokratik ve Parasız Eğitim mücadelesini kararlıca sürdürmeliyiz.
Üç Devrim Yasası’ndan biri de Şeyhülislamlık kurumuna denk gelen Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılmasıdır. Yasaların şeriat kurallarına uygunluğunu denetleyen böyle bir organın modern devlet yapısında yeri olamazdı. Onun yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bugünkü yapısıyla İhanet İşleri Başkanlığına dönüşen Diyanet, AKP’nin devrim yasalarını nasıl çiğnediğinin de canlı örneğini oluşturuyor. Onların hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, cinayetlerini aklama kurumuna dönüşmüş durumda. En son, Yaşadığımız deprem sürecinde halkımız bin bir acıyla uğraşırken, çocuklarımız enkazlar altında acı çekerek yaşam savaşı verirken, anasız-babasız kalmışken, AKP’giller’in Diyanet’i “Evlat edinen evlat edindiği kişiyle evlenebilir.” fetvası verebiliyor.
3 Mart 1924’te ayrıca Erkan-ı Harbiye Vekaleti yani Genelkurmay Bakanlığı kaldırılarak, en yüksek askerlik makamı olarak Genelkurmay Başkanlığı kuruldu. Ancak bugün, Mustafa Kemal gelenekli Türk Ordusu’ndan eser bırakılmamıştır. İki ABD yapımı kukla, FETÖ ve AKP’giller el ele vererek, ne kadar Kuvayimilliye gelenekli, antiemperyalist, vatansever askerimiz varsa, Ergenekon-Balyoz Kumpasları düzenleyerek hepsini Ordudan uzaklaştırmış, hukuksuz biçimde zindanlara atmıştır. Laik-Bilimsel eğitime sahip çıkarak 28 Şubat kararlarını alan askerlerimize de aynı zalimlikler yapılmıştır. Böylelikle Türk Ordusu ne yazık ki site bekçisi konumuna düşürülmüştür. 6 Şubat deprem felaketinde, depremzedelere ilk yardıma koşacak, en örgütlü, en deneyimli güç olan askerin, en kritik 48 saatte sahaya inmesi engellenmiştir Reis tarafından. İnsanlarımız beton yığınları altında, eziyet çeke çeke, soğuktan donarak can vermişlerdir.
Devrim Yasaları olarak adlandırılan üç önemli yasanın varlığı her zaman Laik cumhuriyet düşmanlarının hedefinde olmuştur. Bu nedenle, soluduğumuz hava kadar vazgeçilmez olan Laikliğe sahip çıkmak, Devrim Kanunlarına sahip çıkmaktan geçiyor.
Devrimci mirasımızın gereği, bugün tarihsel sorumluluğumuz dünden daha az değil. Karşı karşıya kaldığımız durum kanla, terle kurulan cumhuriyetimizin temeline dinamit koyan AKP’giller saltanatına karşı yürütülecek İkinci Kurtuluş Savaşı’nı 3 Mart felsefesiyle yeniden örgütlemekten geçiyor.
Kaybedecek tek bir dakikamız bile yok!
Ülkemizin geleceğini karşı devrimcilere karşı yürüteceğimiz İkinci Kurtuluş Savaşı belirleyecek.
Temel soru şu: Laik Cumhuriyetimizi tarihin en eski, en asalak, en gerici sermaye sınıfı olan ve ABD AB Emperyalistlerinin iktidara taşıdığı, Tefeci-Bezirgân Sermayenin iktidardaki siyasi temsilcisi Ortaçağcı-gerici AKP’giller’e ve onun kucağında büyüyen tarikat ve cemaatlere teslim edecek miyiz? Yoksa 99 yıl önce ilan edilen Devrim Yasalarının özünü anlayıp direnecek miyiz?
Halkçı Kamu Emekçileri olarak cevabımız net!
Halkımızı karanlığa boğan, tek tanrısı para olan bu çürümüş, ahlaksız, insan, doğa ve tüm canlılara düşman olan AKP’giller hanedanlığını tarihin çöplüğüne süpürmek!
Halkçı Kamu Emekçileri
3 Mart 2023