DOLAR 34,8483 0.02%
EURO 36,7701 -0.04%
ALTIN 2.984,290,29
BITCOIN 3400873-1.96696%
İstanbul
15°

AÇIK

06:22

SABAHA KALAN SÜRE

halkyazar

halkyazar

07 Ağustos 2024 Çarşamba

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçilerinin Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurul Bildirgesi

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçilerinin Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurul Bildirgesi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Değerli Eğitim-İş Üyeleri;

Sendikamız Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurulunu; ABD ve AB Emperyalistlerinin tepemize çökerttiği ve 22 yıldır da iktidarda tuttuğu “Yüzyılın Felaketi” AKP’giller’in, ülkemizi, emekçi halkımız için yangın yerine çevirdiği bir dönemde gerçekleştiriyor.

Sadece Halkımız için mi bu cennet ülke cehenneme çevrildi?

Hayır. Patili Canlarımız için de katliam fermanları çıkartılıyor. Dağlarımız, ormanlarımız, ovalarımız ranta kurban edilip betona kesiliyor.

Kısacası AKP iktidarı başta emekliler olmak üzere, işçiler, kamu emekçileri ve tüm halkımızı işsizlik, pahalılık, zam, zulüm cehenneminin ateşinde yakmaya ve açlıkla yüz yüze bırakmaya, doğamızı katletmeye, sokaktaki Patili Canlarımızı soykırıma uğratmaya devam ediyor.

Şu artık çok açık olarak görülmektedir ki; AKP’giller ve temsil ettikleri Tefeci-Bezirgân Sermaye, siyasi ideolojisini Laik Cumhuriyet, Kuvayimilliye ve Mustafa Kemal düşmanlıkları üzerine inşa etmiştir. 22 yıldır attıkları her adımda bu düşmanlıklarını sergilemekten bir an olsun kaçınmamışlar, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın ve Kuvayimilliyeci Atalarımızın izini tozunu silmek için gerici çalışmalarına hiç ara vermemişlerdir. Nihai hedefleri de bellidir: Laik Cumhuriyet’i yıkarak yerine Ortaçağcı Faşist Din Devleti inşa etmek.

AKP’giller Laik Cumhuriyet’i yıkma projelerinde baştan beri birlikte hareket ettikleri FETÖ ile 15 Temmuz’da 2016’da “Laik Cumhuriyet’in Ganimetini Paylaşma” kavgasına tutuştular. Tıpkı mafyatik örgütlerde olduğu gibi… AKP’giller ve FETÖ’nün elbirliğiyle yıktıkları Laik Cumhuriyet’in o devasa ganimetinden aslan payını kim alacak kavgası sonrası ABD Emperyalist Haydudu tarafından galip getirtilen AKP’giller, Türk Ordusu başta gelmek üzere Laik Cumhuriyet’in tüm kurumlarını yok ettiler.

Yani ABD ve AB Emperyalistleri ve yerli işbirlikçileri, Ortaçağcı gericiler tarafından “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş” midir?

Evet edilmiştir.

Ve “Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar”, yani AKP’giller “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulun”makta mıdırlar?

Evet, bulunmaktadırlar.

Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit” etmişler midir?

Evet etmişlerdir.

Çok açıkça görüldüğü gibi durum, Gençliğe Hitabe’de ifade edilen durumdan daha vahim değil midir?

Evet. Hatta çok daha vahimdir.

Peki Sendikamız amaçlarında “Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, egemenliğini, ulus ve ülke bütünlüğünü, laik düzenini, demokratikleşme ve ulusal eğitim hedefini geliştirerek korumak ve sonsuza kadar yaşatmak için elinden gelen her türlü çabayı gösterir”, demekte midir?

Evet.

Peki tüm üyelerimize soralım o zaman:

Laik Cumhuriyet tarumar edilirken Eğitim-İş her türlü çabayı göstermiş midir?

Bu soruya içtenlikle evet diyebilir miyiz?

Bizce ne yazık ki diyemeyiz. 2014 yılında düzenlenen “Yatağan’dan Ankara’ya Laik Eğitimden Emeğe Saygı Yürüyüşü” dışında ciddi bir çabadan söz edebilir miyiz?

Sendikamızın tüzüğünde de ifadesini bulan sınıf ve kitle sendikacılığı, kendisini ekonomik mücadele ile sınırlamaz, ekonomik mücadeleyi demokratik ve siyasi mücadele ile birlikte yürütür. Sendikamız ne yazık ki hem ekonomik mücadelede hem de demokratik mücadelede amaçlarının çok gerilerine düşmüştür. Emekçiler bir yandan açlık ve yoksulluk ile yaşam mücadelesi verirken, diğer yandan Laik Cumhuriyet tarumar edilirken sendikamız bu iki alanda da yeterli ve etkili bir mücadele yürütememiştir.

Eğitim-İş Sendikamızda ve Birleşik Kamu-İş Konfederasyonumuzda seçimler ne acıdır ki burjuva seçimlerinde ve sarı sendika seçimlerinde olduğu gibi koltuk, makam ve kişisel çıkarlara indirgenir olmuştur. İşte bunun bilincinde olan, ilerici, yurtsever, devrimci değerlerin savunuculuğunu yapan biz Eğitim-İş’liler için gerçek demokrasi olmazsa olmazlardandır. Gerçekten demokratik bir kitle örgütünün ve yönetiminin tabandan başlayarak tüm üyelerinin seslerini duyması, duyurması, sorunlarına eğilmesi, bu sorunlara kesin çözümler bulmak için mücadele etmesi gerekir.

Tüm bu sebeplerden dolayı Sendikamız Eğitim-İş’in tüm Şube Genel Kurulları, Genel Merkez Genel Kurulları son derece önemlidir. Eğitim-İş, tıpkı Türkiye siyasetini elinde bulunduran Parababalarının temsilciliğini yapan siyasilerin her seçim öncesi halkımızın gözünü boyayıp oy avcılığı yapmak için halkımıza gittiği bir tarzda yönetilemez, yönetilmemelidir. Bilinçli, genelde ülkemizin, özelde ise Eğitim ve Bilim Emekçilerinin sorunlarına kayıtsız kalmayan Eğitim-İş üyeleri ve delegeleri, böyle bir yapıya asla izin veremez, vermemelidir.

Sendikamız 7. Olağan Genel Kurula giderken, sendika içinde programatik olarak birbirinden farklı olmayan, tamamen yönetim kuruluna odaklanan gruplar mücadele yürütmektedir. Üyelerimizin de yakından bildiği gibi bu grupların sürekli birinden diğerine geçişler olmaktadır. Bu geçişler ne yazık ki program ve ilkeler üzerinden değil, koltuk ve makam pazarlıkları üzerinden yapılmaktadır.

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak; Devrimci Sınıf Sendikacılığının ilkeleri doğrultusunda Sendikamızın daha ileri, daha mücadeleci bir aşamaya gelebilmesi için bugüne kadar yoğun bir çaba harcadık. Harcamaya da devam edeceğiz.

Devrimci Sınıf Sendikacılığı Anlayışımıza göre Genel Kurul Delegeleri, demokratik bir kitle örgütünün yönetimine aday olan kişiler arasından kimleri tercih edeceğine özetçe şu kriterler çerçevesinde, tamamen özgür iradeleriyle karar vermelidir:

1- Oy verilecek aday/grup, bugün ülkemiz için savunulması en elzem ilkelerden biri olan Antiemperyalizm ilkesini gerçekten benimsemekte midir? ABD ve Avrupa Birliği Emperyalistlerinin ve bölgemizdeki işbirlikçilerinin insanlık dışı politikalarını açıktan eleştirip bu politikalara karşı mücadele etmeyi sendikal mücadelenin bir parçası olarak görmekte midir?

2- Oy verilecek aday/grup, bugün Türkiye Emekçi Halkını işsizlik, pahalılık, zam, zulüm cehennemine mahkûm eden, insanlığı Ortaçağ karanlığına götürmeye yeminli Ortaçağcı AKP iktidarına, AKP’giller’in temsil ettiği Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfına ve Tefeci-Bezirgân Sermayenin ideolojisi olan Muaviye-Yezid, günümüzdeki adıyla CIA-Pentagon-Washington İslamı’na sözde değil özde karşı mıdır?

Bu konuda geçmişte nasıl bir mücadele yürütmüştür?

AKP’nin özellikle eğitim alanındaki gerici uygulamalarına karşı nasıl bir mücadele perspektifi sunmaktadır?

Mustafa Kemal-İsmet İnönü ve Silah Arkadaşlarının kurduğu Laik Cumhuriyet’in külleri üzerine inşasına giriştikleri Ortaçağcı Faşist Din Devletine karşı bilimli, bilinçli, inançlı ve kararlı mücadeleyi en temel mücadele olarak önlerine koymuşlar mıdır?

3- Oy verilecek aday/grup, tüm Dünya Halklarının eşitliğini ve kardeşliğini koşulsuz bir şekilde savunmakta mıdır?

4- Oy verilecek aday/grup daha önce sendikanın çeşitli yönetim organlarında yer almış mıdır?

Aldıysa Eğitim-İş’e neler kazandırmıştır?

Eğitim-İş’in, Eğitim ve Bilim Emekçilerinin Demokratik Merkeziyetçi bir yığın örgütü haline gelebilmesi için hangi adımları atmıştır?

5- Oy verilecek aday/grup örgüt içi demokrasiye gerçekten inanmakta mıdır?

Üyeyle Genel Başkan arasında bir fark görmeden tabandan gelen tüm talepleri yerine getirmek için çaba sarf edip eleştirileri göğüsleyebilecek midir?

Yanlışları gösterildiğinde erdemlilik gösterip özeleştiri verebilecek midir?

6- Oy verilecek aday/grup gerçekten Sendikamızın büyümesi, kitleselleşmesi için mi mücadele edecektir yoksa bulunduğu makamı Meclisteki herhangi bir partiden milletvekili olmak için veya başka mevkiler kazanmak için kullanılacak bir sıçrama tahtası olarak mı görmektedir? Yani sendikayı ikbal, geçim kapısı olarak mı görecek yoksa emekçi üyelerine bir hizmet kapısı olarak mı görecektir?

7- Oy verilecek aday/grup sırf yönetime gelebilmek için ilkesiz ittifaklar içine girecek midir?

“Bir ya da birkaç koltuk da benim olsun, gerisi ne olursa olsun”, diyerek daha önce örneklerine şahit olduğumuz gibi Eğitim-İş’i yönetim içindeki kişi/grup çekişmelerinden dolayı çalışamaz hale getirip felce uğratacak mıdır?

8- Oy verilecek aday/grup, üyelerimizin alınterinden elde edilen sendika gelirlerini gerçekten tekrar üyeye dönecek şekilde, üyelerin ve tüm Eğitim ve Bilim Emekçilerinin sorunlarını çözmek için kullanacak mıdır?

9- Oy verilecek aday/grup, kendini sadece Eğitim ve Bilim Hizmet Koluyla mı sınırlandıracaktır yoksa toplumsal mücadelenin bir bütün olduğu gerçeğinden yola çıkarak başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere tüm toplumsal kesimlerin meşru ve haklı mücadelelerine destek verecek midir?

10- Oy verilecek aday/grup, sendika yönetimine geldiği anda Eğitim ve Bilim Emekçilerinin dağlar gibi sorunlarına çözüm getirecek, elle tutulur, somut bir programa, eylem planına sahip midir?

Değerli Eğitim-İş Üyeleri ve Delegeleri;

Biz bu soruları 6. Olağan Genel Kurul öncesi de sormuştuk, hiçbir değişim işareti görmediğimiz için tekrar soruyoruz. Bu sorular 7. Olağan Genel Kurulumuzun Sendikamızı daha mücadeleci, daha kararlı, daha ilkeli bir örgüt haline getirecek yolu açması için sorulması gereken temel sorulardır.

Açıkça ifade etmek gerekir ki Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak Genel Kurul Delegelerinin sırf kişisel ilişkilerden dolayı, “oy vermezsem ayıp olur”, “söz verdim” gibi kaygılarından dolayı şu ya da bu kişilere oy vermesini doğru bulmuyoruz. Zira istisnasız tüm Eğitim-İş üyelerinin, Sendikamızın gelecekteki üç yılını şekillendirecek olan böylesine bir Genel Kurulda sonuna kadar objektif davranacak denli bilinçli olduğuna canı gönülden inanıyoruz.

Bizler Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak, bugüne kadar hep savunduğumuz ve davrandığımız gibi, aday olsak da olmasak da, kazansak da kaybetsek de, sendikamızda Devrimci Sınıf ve Kitle Sendikacılığının ilkelerinin ve mücadele anlayışının hakim olması için doğru bildiğimiz yolda var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz.

Tüm Eğitim-İş üyelerini, olanca mücadele azmimizle, Devrimci Yüreklerimizin tüm sıcaklığıyla, sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri

Devamını Oku

Birleşik Kamu İş 5’inci Olağan Genel Kurulu’nda Halkçı Kamu Emekçileri Rüzgârı Esti

Birleşik Kamu İş 5’inci Olağan Genel Kurulu’nda Halkçı Kamu Emekçileri Rüzgârı Esti
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Yaşasın Devrimci Sınıf Sendikacılığı!”

Birleşik Kamu İş Konfederasyonu 5’inci Olağan Genel Kurulu 18-19 Aralık tarihlerinde Ankara’da Akar Otel’de gerçekleştirildi.

Kongreye yönelik ilk aday listesini ve programını açıklayan Halkçı Kamucular olarak kongre salonunda devrimci heyecanımız ve umut dolu yüreklerimizle kongrenin gerçek sesi olduk. Merkez Yönetim Kurulu adaylarımızın Devrimci Sınıf Sendikacılığına dikkat çeken konuşmaları salonda büyük heyecan yarattı. MYK Adaylarımızdan Prof.Dr. Ercan Küçükosmanoğlu, Halkçı Kamu Emekçileri’nin umudu büyütmek için aday olduğuna dikkat çektiği konuşmasında ülkemizin 20 yıldır Tefeci-Bezirgân Sınıfın temsilcisi AKP’giller’in zulmü altında inim inim inlediğini söyledi. Fetvalarla yönetildiğimizi ve Laik Cumhuriyet’in yıkıldığını belirten Küçükosmanoğlu, bu süreçte Birleşik Kamu İş’in ne yaptığını sorarak konuşmasına başladı.

ABD-AB Emperyalizminin Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiğini ve sıranın da Türkiye’ye geldiğini söyleyen Ercan Küçükosmanoğlu, “Birleşik Kamu İş olarak Suriye Savaşı’na karşı ne yaptık? Ülkemizde 6 milyon Suriyeli var”, diyerek konfederasyonun bu konuda sesiz kaldığına işaret etti. Ülkemizin 1945’lerden bu yana emperyalizme teslim edildiğini ve Adnan Menderes iktidarının 27 Mayıs 1960 Politik Devrimi’yle son bulduğunu, ancak Birleşik Kamu İş’in bu devrime karşı olduğunu belirten Küçükosmanoğlu, Konfederasyonun bu şaşı bakışından bir an evvel kurtulması gerektiğini söyledi. 1961 Anayasası ile sendikal özgürlüklerden üniversitelerin özerkleştirilmesine kadar demokratik hak ve özgürlüklere kavuştuğumuzu ve Halkçı Kamu Emekçilerinin 1970’lerden beri İşçi Sınıfı ile birlikte devrimci mücadeleyi sürdürdüğünü dile getiren Küçükosmanoğlu; bugün de Nakliyat İş’in Türkiye’nin birçok ilinde grev örgütlediğini ancak Konfederasyonun neden böylesi mücadelelere destek vermediğini sordu. Nakliyat İş’in Dünya Sendikalar Federasyonu’na üye olduğunu ve acilen Birleşik Kamu İş’in de uzlaşmacı ITUC, ETUC gibi yapılara değil, DSF’ye üye olması gerektiğini vurguladı.

Konuşması sık sık sloganlarla kesilen Küçükosmanoğlu, Konfederasyon içinde kendilerini Meclisteki muhalefet partilerinin programlarına endeksleyen bir anlayışın hakim olduğunu ve bunun terk edilmesi gerektiğini hatırlatarak “‘Tam Bağımsız Türkiye, Tam Bağımsız Sendika’ istiyorsak ABD-AB Emperyalizmine karşı tek söz etmeyen bu partilerin peşine takılmayalım. Lütfen bu gerçekleri görelim. Bu anlamda Halkçı Kamu Emekçileri büyük bir mücadele yürütüyor. Sizleri de bu mücadelenin içerisinde görmek istiyoruz değerli arkadaşlar”, şeklinde konuştu.

Küçükosmanoğlu’nun ardından kürsüye çıkan Elif Yıldız Yoldaş, yaptığı coşkulu konuşmada kongrenin sönük geçtiğini ifade etti. Halkçı Kamu Emekçilerinin listesi dışındaki listelerin son ana kadar açıklanmamasını eleştiren Elif Yıldız, açıklanan listelerde de bir iki kadın arkadaş dışında kadınlara yer verilmediğinin altını çizdi.

Daha sonra kürsüye çıkan Semai Tahir Pakyürek Yoldaş konuşmasına, dünyada ilk kez zaferle taçlanan Kurtuluş Savaşı’nın önderi olan Mustafa Kemal’i anarak başladı. Mücadelenin salonlara hapsedilmesini eleştiren Pakyürek, Devrimci Sınıf Sendikacılığının nasıl yapılması gerektiğini madde madde, açık ve net bir dille ortaya koydu. Semai Tahir Yoldaş, yaptığı coşkulu konuşmayı “Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!” diyerek tamamladı.

Semai Tahir Pakyürek Yoldaş’tan sonra kürsüye çıkan Zübeyde Aydın ve ardından söz alan Gülistan Akyürek Yoldaşlar, Halkçı Kamu Emekçilerinin örgütlenmeden kadınların sendikal mücadeledeki yerine, sarı sendikacılıktan Laikliğe kadar birçok konudaki görüşlerini özlü bir şekilde anlattılar. Dilek ve temenniler bölümünde söz alan Muhteber Çolak Yoldaş’ın konuşması da ilgiyle karşılandı.

Sahip olduğumuz cesaret vatanımız, devrimci heyecanımız ve umut dolu yüreklerimizle Birleşik Kamu İş 5’inci Olağan Genel Kurulu’nda, Halkçı Kamu Emekçileri olarak Devrimci Sınıf Sendikacılığını hakim kılana kadar mücadele edeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz:

“Yaşasın Devrimci Sınıf Sendikacılığı!”

“Kadın Erkek El Ele Örgütlü Mücadeleye!”

“Şeriat Ortaçağdır!”

“Gün Gelecek, Devran Dönecek, AKP Halka Hesap Verecek!”

20 Aralık 2021

Halkçı Kamu Emekçileri

Devamını Oku

Kamu Emekçilerinin Anıtpark’tan yükselen çığlığı “Tükeniyoruz!” Ekonomik kriz ve zamlarla, yoksulluğa mahkum edilen Kamu Emekçileri olarak haykırdık: “Emperyalistler, işbirlikçiler, geldikleri gibi gidecekler!”

Kamu Emekçilerinin Anıtpark’tan yükselen çığlığı “Tükeniyoruz!” Ekonomik kriz ve zamlarla, yoksulluğa mahkum edilen Kamu Emekçileri olarak haykırdık:  “Emperyalistler, işbirlikçiler, geldikleri gibi gidecekler!”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

AKP’giller ve onun memuru konumundaki Memur-Sen ile iki yılda bir tekrarlanan Toplu Sözleşme Görüşmeleri adını verdikleri Ortaoyununun sonucunda, 2021 Ağustos ayında imzalanan Toplu Sözleşme ile Kamu Emekçilerine 2022 ve 2023 yılı için verilen yüzdelik zamlar, Kasım ayından bu yana Türk Lirasının değerinin ABD Doları ve Euro karşısında pula dönmesi ve bunun sonucunda gelen hayat pahalılığı, maaş artışlarını şimdiden hiç olmamışa çevirdi.

Yandaş Sen ve AKP iktidarının Ağustos ayında imzaladığı 6. Dönem “Satış Sözleşmesi” ile biz kamu emekçilerine verdikleri üç kuruş zammı da yarattıkları işsizlik ve pahalılık cehenneminde buharlaştırmışlar; ülke ekonomisi çöküşün eşiğine getirilmiş ve bunun faturası da başta kamu emekçileri olmak üzere yoksullaştırılan halkımıza kesilmiştir.

AKP iktidarı ülkemiz ekonomisini uçuruma sürüklemekte, işçi-emekçi yoksul halkımızı işsizlik ve pahalılık cehenneminde kıvrandırmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı için gerekli 4 yıllık bir Üniversite Diploması olmayan şahıs tarafından yönetilen memleketin kaynakları ne yazık ki yandaş şirketlere ve beşli çeteye çektirilerek hazine boşaltılmıştır. Anlık değişime uğrayarak takip etmekte zorlandığımız döviz kurları karşısında Türk Lirasının da uğradığı değer kaybı nedeniyle emekçilerin eline geçen para daha cebine girmeden erimiştir.

Bu koşullar altında, Konfederasyonumuz Birleşik Kamu İş, “Zam, Kriz, Yoksulluk…Tükeniyoruz!” çağrısı ile Ankara’da 4 Aralık 2021 tarihinde miting düzenleme kararı almış, bu miting öncesi yerellerde de 24 Kasım 2021 tarihinde aynı çağrı ile eylemler gerçekleştirilmiştir.

Bizler Halkçı Kamu Emekçileri olarak, hem yerellerde hem de Ankara’da Birleşik Kamu İş Konfederasyonumuzun düzenlediği “Zam, Kriz, Yoksulluk…Tükeniyoruz!” başlıklı mitinge, bağlı bulunduğumuz sendikalarımızla birlikte katılarak taleplerimizi tüm devrimci coşku ve inancımızla, yüksek sesle mücadele arkadaşlarımızla birlikte haykırdık.

4 Aralık’ta, Konfederasyona bağlı sendika üyelerinin yurdun çeşitli illerinden gelerek desteklediği miting, sabah saatlerinde Ankara’nın ayazına rağmen slogan ve halaylarla coşkulu bir şekilde başladı.

Anıtpark’ı dolduran Kamu Emekçileri olarak, her geçen gün artan ekonomik kriz nedeniyle açlık ve sefalete mahkum edildiğimizi belirterek bunun tek sorumlusunun ülkeyi uçuruma sürükleyen AKP’giller olduğunu haykırarak “Gün gelecek, devran dönecek, AKP Halka hesap verecek”, “Emperyalistler, İşbirlikçiler, Geldikleri Gibi Gidecekler!” şeklinde sesimizi yükselttik, taleplerimizi haykırdık.

Bizler, Halkçı Kamu Emekçileri;

ABD ve AB Emperyalistlerine karşı,

AKP’gillerin taşeronluğunu yaptığı Yerli-Yabancı Parababalarına karşı,

Laik Cumhuriyet’i yıkan Ortaçağcı gericiliğe karşı,

Sarı sendikacılık yaparak işçi ve emekçilerin haklarını masada satanlara karşı,

Ülkemizin kaynaklarını, emekçilerin ve halkımızın çıkarlarını sonuna kadar savunmaya,

Vatan aşkını söylemekten ve gereğini yapmaktan korkar hale gelmektense ölmeyi yeğ tutmaya,

Sendikalarımızda devrimci sınıf sendikacılığı ilkeleri doğrultusunda,

Bıkmadan, usanmadan, yılmadan Bilimli-Bilinçli-İnançlı-Kararlı mücadele etmeye devam edeceğiz.

Sarayın memurluğuna soyunanlar, yoksulluğun pençesine attığınız halkımıza er geç hesap vereceksiniz!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

06 Aralık 2021

Halkçı Kamu Emekçileri

Devamını Oku

Kaçak Saray’da yapılan sözde Milli Eğitim Şurası: Yalanlar ve gerçekler

Kaçak Saray’da yapılan sözde Milli Eğitim Şurası: Yalanlar ve gerçekler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

20’ncisi düzenlenen ve açılışı Kaçak Saray’da yapılan sözde Milli Eğitim Şurası’nda, AKP’nin Reisi Tayyip Erdoğan, sınıf karakteri gereği hep yaptığı gibi art arda yalanları sıraladığı bir açış konuşması yaptı. Örneğin 19 yıldır tüm eğitim kurumlarımızı Peşaver Medreseleri’ne çevirdikleri, çocuklarımızı Ortaçağcı Gericiliğin, Muaviye-Yezid İslamı’nın pençesine teslim ettikleri; okulöncesinden üniversitelere kadar Laik Cumhuriyet’in kazanımı olan Laik, Bilimsel, Demokratik Eğitimin izini tozunu bırakmadıkları;  çocuklarımızı- gençlerimizi düşünemez-sorgulayamaz hale getirdikleri gün gibi ortadayken, “Biz başkaları gibi eğitime ideolojik gözlüklerle bakmıyoruz. Biz başkaları gibi rövanşizm peşinde de değiliz. Biz sadece sorunları çözmenin, yanlışları düzeltmenin peşindeyiz. Biz tüm evlatlarımızı geleceğe daha nitelikli, daha kalifiye, daha donanımlı bir şekilde hazırlamanın çabasındayız.”, dedi. (https://bit.ly/3EkpVup)

Ancak yalanlar bununla sınırlı değildi. Devam edelim

Yalanlar:

“Üretimden ticarete, turizmden kamu düzenine kadar kendi politikalarımız çerçevesinde süreci başarıyla yönettik. Bu süreci devam ettirmek istiyoruz. Bunun yolunun da eğitimden geçtiğini biliyoruz.”  Yalan!

“2007 yılında 18-22 yaş erkeklerin net yüksek öğretim okullaşma oranı yüzde 22,4, 18-22 yaş kızların oranı yüzde 19,7’di. Bugün erkekler için 40,5 kızlar için yüzde 46,5 düzeyine yükselmiştir.” Yalan!

“Bundan 19 yıl önce ülkeyi yönetme sorumluluğu üstlendiğimizde en çok ehemmiyet vereceğimiz dört alandan birinin eğitim olacağını söylemiştik. Bunu da gerçeği dönüştürmenin gururunu yaşadık. En yüksek payı daima eğitime ayırdık.” Yalan!

“Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim öğretimde de başarının anahtarı düşünmek, analiz etmek, sorgulamaktır.”  Yalan!

Ama gerçekler farklıydı ve gözler önündeydi verilerle birlikte. Hem de basında daha önce yer alan ve Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmasında sözünü ettiği “Öğretmenlik Meslek Kanunu” önerisini (https://tedmem.org/download/ogretmenlik-meslek-kanunu-oneri-metni) iktidara sunan TEDMEM’in, OECD tarafından hazırlanan ve “Education at a glance 2021: OECD indicators” başlığıyla erişime açılan (https://www.oecd-ilibrary.org/education/education-at-a-glance-2021_b35a14e5-en) raporu kullanarak hazırladığı “Bir Bakışta Eğitim 2021: Türkiye Üzerine Değerlendirme ve Öneriler” başlıklı raporunda yer almaktaydı bu veriler. (https://tedmem.org/mem-notlari/degerlendirme/bir-bakista-egitim-2021).

Gerçekler:

“Okul öncesi eğitim dönemi olan 3-5 yaş aralığında, OECD ortalamasının (%83) çok altında kalarak, okul öncesinde en düşük okullaşma oranına (%39) sahip OECD ülkesi olmuştur.”

“Yine, 15-19 yaş aralığındaki %69 okullaşma oranı ile Türkiye; OECD ortalamasının (%84)  çok altında kalarak, en düşük okullaşma oranına sahip OECD ülkeleri arasında yer almıştır.”

“ Türkiye, 18-24 yaş aralığında eğitimden ayrılan genç nüfusun (%62) en yüksek olduğu ülkelerden biriyken, yine bu nüfusun istihdama geçiş oranının en düşük olduğu (%29) ülkelerden biri olmuştur.”

“Türkiye’de 25-34 yaş aralığındaki genç yetişkinlerin %41’i ortaöğretim mezunu bile değildir. OECD ortalaması ise %15 tir. Bu anlamda Türkiye, Kosta Rika ve Meksika ile birlikte OECD ülkeleri içinde ortaöğretim mezunu dahi olmayan genç yetişkin oranının en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır.”

“Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı %32’dir. Türkiye, bu oranın en yüksek olduğu ülkeler arasında Kolombiya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.”

“Türkiye, yükseköğretim mezunu nüfusun istihdam oranının en düşük olduğu iki OECD ülkesinden biridir.”

“Türkiye’de yapılan harcamalar tüm eğitim kademeleri için OECD ortalamasının oldukça gerisinde kalmaktadır.”

“Türkiye, öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcamasında ilkokuldan yükseköğretime kadar olan kademeler için OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra en az harcama yapan ikinci ülkedir.”

“Türkiye’de tüm kademeler için öğrenci başına yapılan harcamalar OECD ortalamasının oldukça gerisinde kalmaktadır. Özellikle ilkokul ve ortaokul kademesinde öğrenci başına yapılan harcamalar OECD ortalamasının neredeyse üçte biri düzeyindedir.”

“OECD ortalamasında ilkokuldan yükseköğretime kadar olan kademelerde öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması 11.680 dolar iken Türkiye’de yapılan harcama 5.723 dolardır.”

“Özellikle ilköğretim, ortaöğretim ve ortaöğretim sonrası-yükseköğretim öncesi kademelerde Türkiye’nin özel harcamaları payının (%27,1) OECD ortalamasının (%9,9) neredeyse üç katı olması dikkat çekicidir.”

“Türkiye’de ilköğretim ve ortaöğretim kademeleri için yapılan harcamaların %14,1’ini hane halkı harcamaları oluşturmaktadır ve bu oran, OECD ortalamasının neredeyse iki katıdır.”  Son iki alıntıdaki veriler de, Türkiye’de  eğitimde özelleştirme uygulamalarının sonuçlarını rakamsal olarak koymaktadır.

Yalanlar:

“Dinamik bir süreç yönetimiyle ülkemizde ekonomik hayatın durmasına müsaade etmedik.”

“İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim öğretimin her kademesinde attığımız bir önemli adım da kız çocuklarının önündeki engellerin kaldırılmasıdır.” “Kızlar daha fazla eğitimden faydalanmaya başlamıştır.”

“Bugün her alanda kadınlar daha çok temsil edilmektedir.”

Gerçekler:

“18-24 yaş aralığında eğitimden ayrılmış olan nüfusun (%62) en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Türkiye, bu nüfusun istihdama geçiş oranının ise en düşük olduğu (%29) ülkelerden biridir.”

“ Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki genç nüfusun yaklaşık üçte biri (%32) ne eğitimde ne de istihdamdadır. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin üçte ikisini (%21) ise çalışmayan ve iş aramayanlar oluşturmaktadır. Bu oran Türkiye’de özellikle kadınlar için yüksektir. Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan kadınların oranı, erkeklerin neredeyse iki katıdır.”

“OECD ortalamasına göre 25-64 yaş aralığındaki kadın ve erkeklerin istihdam oranları arasındaki fark, ortaöğretim mezunu dahi olmayanlar için % 21 dir. (kadınlar için %47, erkekler için %68). Türkiye ise %53 puanlık fark ile (kadınlar için %26, erkekler için %79) OECD ülkeleri arasında bu farkın en yüksek olduğu ülkedir. “

“25- 34 yaş aralığındaki yükseköğretim mezunları içinde istihdamda olmayan kadınların oranı ile erkeklerin oranı arasındaki fark, Türkiye için yüzde 20 puanın üzerindeyken OECD ortalamasında % 7 puan düzeyindedir.”

Yani, “Kadın ve erkeklerin istihdam oranları arasındaki farkın kadınların aleyhine en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye’dir.”

“Türkiye’de yükseköğretim mezunu olan 25-64 yaş aralığındaki kadınlar, tam zamanlı çalışan erkek yaşıtlarının elde ettiği gelirin sadece %80’ini kazanmaktadır.”

Yalanlar:

“Öğretmenlerimizin özlük haklarını artırmayı, çalışma şartlarını iyileştirmeyi ihmal etmiyoruz.”

Gerçekler;  saymakla bitmez, bunları da biz özet geçelim:

Uygulanan bilimdışı, ahlâkdışı, insanlık dışı politikalarla öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılması;

Kadrolu olarak çalışan öğretmenlerimizin bile her kademede (Okulöncesi, İlkokul, Ortaokul, Lise) OECD ülkeleri ortalamasının çok altında ücretlerle çalıştırılan öğretmenler olması;

Öğretmenlerimizin ucuz işgücü olarak,  güvencesiz ve esnek çalıştırılabilmesi için, örgütsüz bırakılarak hak arama yollarının ellerinden alınabilmesi için “sözleşmeli”, “ücretli” vb. statülere mahkûm edilmeleri;

Binbir emek ve zahmetle, ekonomik güçlükler içinde okuyup öğretmen olan yüz binlerce halk çocuğumuzun atamalarının yapılmaması, İşsizlik ve Pahalılık Cehenneminde ölümlerden ölüm beğendirilmesi;

FETÖ’cülerin kopyalarla, şifrelerle kazandırıldığı KPSS’lerde, halk çocuklarımızın umutlarının, geleceklerinin çalınması, 83 puanla ataması yapılmayan Fedai Öğretmen’in elektrik direklerinin tepelerinde katledilmesi; Yandaş-Sen Eğitim Bir-Sen ile el ele kol kola, öğretmenlik mülakatlarında olmadık hile hurdaların yapılması, yasaların arkasından dolanarak, MEB’de her düzeyde liyakatsiz atamaların yapılması;

Atamalar nedeniyle ailelerin parçalanmasına yol açılması, farklı şehirlerde görev yapmak zorunda kalan binlerce karı-kocanın, anne-baba yüzü görmeyen çocukların çığlıklarının umurlarında bile olmaması;

Salgın öncesinde de kalabalık sınıflarla, yetersiz fiziki altyapıyla, okullardaki sağlığa-hijyene aykırı ortamlarla mücadele eden öğretmenlerimizin, salgın süreciyle birlikte gittikçe ağırlaşan çalışma koşulları, alınmayan sağlık önlemleri nedeniyle pek çok öğretmenimizin hastalığa yakalanması, yaşamını yitirmesi…

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de hazırlıklarını tamamlayarak meclise sunacaklarını söyledikleri “Öğretmenlik Meslek Kanunu” ile öğretmenlerimize “Yeni mali, sosyal ve özlük hakları” sağlayacakları yalanını savuruyorlar bu vicdansızlar!

Öğretmenlerimizin ağzına bir parmak “uzman”, “başöğretmen” balı çalarak kendi sömürü düzenlerinin ve Ortaçağcı Faşist Din Devletine gidişin çarklarını daha kolay döndürecek planlar yapıyorlar. AKP’giller’in öğretmenleri böl-parçala-yönet politikalarını ifade eden “kariyer basamakları” için dile getirdiği rakamlar, paramızın dolar karşısında pul olduğu bir dönemde öylesine komik rakamlar ki… Şu anda ülkemizde işçinin-emekçinin insanca bir yaşam sürebilmesi için asgari ücret 10.393 TL olmalıyken, tüm öğretmen maaşlarına 1000-2000 TL eklense kaç yazar?

Sonuç olarak,  biz Devrimci Eğitim-Bilim Emekçileri çok iyi bilmekteyiz ki, Parababaları düzeninde bu tür ayrımlar hep emekçilerin zararına olmuştur! Egemenlerin, aynı işi yapan çalışanları bu tür sıfatlarla bölmesi, sınıflı toplum düzeninde emekçiler arasındaki ayrışmayı ve bölünmeyi körüklemiştir.

Değerli öğretmenlerimiz;

İşçilerin-emekçilerin mücadele tarihinde çok temel bir ilke vardır: Hak verilmez alınır! Biz öğretmenler, eğitim-bilim emekçileri için de en onurlu yol;

Bu haksız sömürü ve vurgun düzenine karşı haklarımız, meslek onurumuz, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için, Devrimci Sınıf Sendikacılığı ilkelerini mihver ederek öreceğimiz örgütlü mücadelemizi yükseltmektir.  Bu mücadeleyi İşçi Sınıfının iktidar mücadelesi ile birleştirmektir.

03.12.2021

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri

 

Devamını Oku

Sendikamız Eğitim-İş’in Gaziantep’te düzenlediği eylemde, Halkçı Kamu Emekçileri olarak Serap Öğretmen’imizi yalnız bırakmadık!

Sendikamız Eğitim-İş’in Gaziantep’te düzenlediği eylemde, Halkçı Kamu Emekçileri olarak Serap Öğretmen’imizi yalnız bırakmadık!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

AKP iktidarının Mustafa Kemal’e, Devrimlerine ve Laikliğe saldırıları son aylarda iyice ayyuka çıkmıştır. Son 19 yılda adım adım bugünlere gelinmiştir.

Gaziantep Valiliğinin 10 Kasım Anma Törenlerinde, Şehitkâmil ilçesindeki Vicdan Ahmet Güner Ortaokulunda, Süleyman Apaydın’ın “Yıkın Heykellerimi” başlıklı şiirini okuyan Eğitim-İş üyesi Serap Öğretmen’in Valilik tarafından açığa alınması, bu Ortaçağcı tutumun açık göstergesidir.

Bu ülkeyi kuran Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyet Devrimlerini anlatan bu şiiri okumanın suç gibi gösterilmesi, Tefeci-Bezirgân Sermayenin temsilcisi AKP iktidarının Mustafa Kemal düşmanlığını çok açık bir şekilde göstermiştir.

Ayasofya Camii’nin açılışında Mustafa Kemal’e sövgüler düzülmesi, sonra Diyanet İşleri Başkanının defalarca Mustafa Kemal’i hedef alan sözleri, İstanbul Sözleşmesi’nden tek kişinin iradesiyle çekilinmesi, ülkemizi Ortaçağ düzenine götürme girişimlerinden başka bir şey değildir. Dini hassasiyetler bahane edilerek Laiklik ortadan kaldırılamaz. Bu ülke Mustafa Kemal önderliğinde Birinci Kurtuluş Savaşçıları tarafından kurulmuştur. Tüm halkımız Kuvayimilliye saflarına katılarak Mustafa Kemal önderliğinde verilen bu savaşa omuz vermiştir. Saltanat ve Hilafet bu savaş sonunda kaldırılmıştır. Cumhuriyet kurulmuştur.

“Yıkın Heykellerimi” başlıklı şiir işte bu süreci özetlemektedir. Ve her yıl pek çok okulda öğrenciler ve öğretmenler tarafından okunmaktadır. Bu şiirden Ortaçağcılar rahatsız olmuşlardır.  Her zaman rahatsız oluyorlardı. Fakat şimdi kendilerini güçlü hissedip harekete geçmektedirler.

Bu hamlelerin amacı Laikliği tamamen ortadan kaldırmaktır. Mustafa Kemal’in ilerici düşüncelerini hafızalardan silmektir. Bunlara karşı cepheden mücadele etmek gerekir.

Bugün sendikamız Eğitim-İş, pek çok ilden gelen yönetim kurulu üyeleri ve Genel Merkez Yöneticilerinin katılımıyla Valilik yakınındaki Demokrasi Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Sendikamızın bulunduğu Kırkayak Meydanı’ndan Demokrasi Meydanı’na kadar bir yürüyüş gerçekleştirildi.  Yürüyüş sırasında ve Basın Açılması okunurken sık, sık “Türkiye Laiktir, Laik Kalacak”, “Serap Öğretmen Yalnız Değildir”, “Gün Gelecek, Devran Dönecek, AKP Halka Hesap Verecek”, “Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz” sloganları atıldı.

Demokrasi Meydanı’nda Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay tarafından basın açıklaması okundu.

Eğitim-İş Sendikamızın aldığı doğru tutum sonucu gerçekleştirilen eyleme bizler de Halkçı Kamu Emekçileri olarak aktif bir şekilde destek verdik.

Yaşasın Bilimsel, Laik, Demokratik Eğitim Mücadelemiz!

Serap Öğretmen Yalnız Değildir!

16 Kasım 2021

Halkçı Kamu Emekçileri

Devamını Oku