22 Aralık 2025 Pazartesi
23 Aralık 1930… Ortaçağcı gericiliğin şeriat naralarıyla Menemen katliamını gerçekleştirdiği o kara günün tarihi… Öğretmen olarak İzmir’in Menemen İlçesi’nde asteğmen rütbesiyle askerlik görevini yapan Mustafa Fehmi Kubilay, gözü dönmüş, canavarlaşmış, insanlıktan çıkmış, kendini Mehdi ilan eden bir sapığın önderlik ettiği Cumhuriyet ve Laiklik düşmanı Ortaçağcı şeriatçılar tarafından başı kesilerek şehit edildi o kara günde. İbret-i Alem olsun diye de şehidimizin başı, Menemen’in tüm sokaklarında mızrak ucunda gezdirildi. Hilafet çığlıkları atıldı. Bu hilafet özlemcilerinin peşinden gelmeyenlerin kılıçtan geçirileceği haykırıldı Menemen sokaklarında. Olayı haber alan Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki, olay yerine gittiler. Bu güruhun açtıkları ateş sonucu onlar da katledildiler.
Bu saldırı; Laik Cumhuriyete, aydınlığa, Mustafa Kemal’e, Antiemperyalist Kurtuluş Savaşımıza ve insanlığa karşı yapılmıştı.
Kubilay, Laik Cumhuriyet’in devrimlerinin halkımız için ne kadar önemli bir adım olduğunu bilen, onları koruyabilmek uğruna vazifeye atılmak için içinde bulunduğu ahval ve şeraiti düşünmeyen bir kahraman, onurlu bir öğretmen ve subaydı. Daima kavgamızda yaşatacağız.
O günden bugüne ülkemizde Ortaçağcı gericilik ABD AB Emperyalistlerinin kucağında gitgide palazlandı. 95 yıl önceki güruh da emperyalistlerle kaynaşıktı, bugünkü güruh da AB-D Emperyalizmiyle kaynaşık durumda.
AB-D Emperyalistleri tarafından ülkemiz için Yeni Sevr demek olan BOP çerçevesinde, 25 yıl önce bir proje partisi olarak iktidara getirilen ve hizmette kusur etmemek kaydıyla da iktidarda tutulan AKP’giller, ülkemizin tüm üst yapı kurumlarını ele geçirdiler. Kendilerine direnç oluşturabilecek orduyu, yargıyı, üniversiteleri, basını; baskıyla, iktidar zoruyla ve ahlaksız, yandaş atamalar yoluyla susturdular, yok ettiler. Kendi cephelerinden en büyük karşı devrimi ise eğitim alanında yaptılar. Zaten 1950’lerden bu yana, kapatılan Köy Enstitülerinin yerine ülkemizin dört bir yanında İmam Hatipler pıtrak gibi açılmaya başlamıştı. 24 yıllık AKP iktidarı ise okulöncesinden üniversitelere kadar tüm eğitim kurumlarımızı Peşaver Medreseleri’nden farksız hale getirdi. Dün yeşil sancaklarla ortaya çıkanlar, bugün 4+4+4, “Değerler Eğitimi”, ÇEDES, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” maskeleriyle azgın Ortaçağcı gerici saldırılarını sürdürmekteler. Hazırladıkları protokoller ile okullarımızda tarikatlar, imamlar cirit atmakta. Laik ve Bilimsel eğitime kırıntısını dahi bırakmamacasına saldırmaktalar. Uyguladıkları bu hain politikalarla çocuklarımızı, gençlerimizi 1400 yıl öncesinin Köleci Arap toplumunun kör kuyularına hapsedip, düşünemeyen, sorgulayamayan kullar yaratmayı hedeflemekteler.
Bu ABD-AB uşağı hain iktidarın temel hedefi, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde kazandığımız Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın zaferi üzerine kurulmuş olan Laik Cumhuriyet’i yıkıp, yerine Ortaçağcı Faşist Din Devleti kurmaktır.
Ama bu ülkenin gerçek Vatanseverleri, Birinci Kuvayimilliyeci Atalarımızın gerçek devamcıları varken bu hain emellerine asla ulaşamayacaklar.
Birinci Kuvayimilliye’de olduğu gibi, İkinci Kurtuluş Savaşı’mızda da AB-D Emperyalistlerini ve yerli işbirlikçilerini geldikleri gibi göndereceğiz. Ama bir farkla: bu kez bir daha gelmemek üzere bu topraklardan def olacak, hak ettikleri yer olan Tarihin çöplüğünde yok olup gidecekler. (23.12.2025)
Devrim Şehidi Teğmen Kubilay Ölümsüzdür!
Yaşasın Laik Cumhuriyet! Kahrolsun Ortaçağcı Gericilik!
Kahrolsun ABD-AB Emperyalizmi!
Halkçı Kamu Emekçileri
2 Aralık 2025 tarihli haberlerde, Milli Eğitim Bakanlığının “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” tanıtım toplantılarının yapıldığı, “Maziden Atiye” adı altında düzenlenen bu toplantılara Türkiye’nin dört bir yanından binlerce 10 ve 11. sınıf öğrencisinin götürüldüğü yer aldı.
Öğrencilerimize”Atatürk düşmanlığı, Cumhuriyet karşıtlığı” aşılanmaya çalışılan, kadınların hedef alınarak kız öğrencilere kadınların çalışmaması gerektiğinin, kadının yerinin evi olduğu ve görevinin ailesine hizmet olduğu” benzeri Ortaçağcı gerici dayatmalarda bulunulan bu seminerlerin Diyarbakır ve Bitlis ayağında toplantıya katılan kız öğrencilerin bu Ortaçağcı dayatmalara karşı çıktıkları ve Laik Cumhuriyet değerlerini, kazanımlarını kararlıca savundukları görüntüler de basında yer almıştır.
Israrla söylüyor, yazıyoruz bu olay tekil bir olay değildir diye. Yine ısrarla söylüyor, yazıyoruz. Bunlar, Laik Cumhuriyet Okullarını Peşaver Medreselerine çevirmekle görevli, kadınlarımızı, küçücük kız çocuklarımızı birer Ortaçağ kölesi-cariyesi yapma özlemleriyle yanıp tutuşan hainlerdir diye.
Bunlar özel seçilmiş kadrolardır, birçok siyasetçi ve aydınının sandığının tam aksine bunlar liyakatsiz filan değildir. Bunlar AKP’gillerin taşlarını ördükleri Ortaçağcı Faşist Din Devletinin liyakatli kadrolarıdır. Bu anlaşılmadan, başta Türk eğitim sistemi olmak üzere Türkiye’nin hiçbir problemi tam olarak anlaşılamaz.
Dolayısıyla Türkiye için laiklik hava kadar, su kadar önemli ve değerlidir.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitim mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Güzel yurdumuzun Taliban Afganistan’ı gibi Ortaçağcı Faşist Din Devletine götürülmesine izin vermeyeceğiz. (03.12.2025)
Halkçı Kamu Emekçileri
8 Kasım 2020’de bedence aramızdan ayrıldı Celalettin Yoldaş.
Koronavirüs’e yakalandıktan sonra uzun süre tedavi gördü, hastalığa direndi. Bedenen yorgun ve mikroplara karşı savunmasız olsa da devrimci görevlerini gücü yettiğince yerine getirdi, konferanslarımıza, söyleşilerimize, toplantılarımıza katıldı yoldaşımız.
Bulunduğu her ortamda en birincil hedefi devrimci mücadeleye katkı sağlamaktı Celalettin Yoldaşın. Her konuyu eğip bükmeden, dosdoğru tartışırdı. Halkımızla, yoldaşlarımızla, çocuklarla konuşurken kalın gözlüklerinin ardındaki gözleri daha bir kısılır, şefkatle dolardı, gözlerinin içi gülerdi. Hiçbir konuda umutsuz değildi. Kaya gibi sağlam duruşuna çok defa tanık olduğumuz Celalettin Yoldaş düşman bellediklerinin karşısında da asla geri adım atmazdı.
Güzel yürekli ağabeyim .. Adana’nın sokaklarını az arşınlamadık, duvarlarına astığımız afişlerle gurur duyduk. Mücadeleci ruhunun izleri var oralarda. Her bir yoldaşın o izleri görüp izliyor o duvarlara yine asarken afişlerimizi.
Biz biliyoruz ki gerçek devrimciler ölmez! Yoldaşlarının yüreğinde, bilincinde yaşamaya devam eder. Bir buruk acıdır zaman zaman görünce ortak bir tanıdığı, çoşkun bir sel olur, akar yürekten kaldırdığında yumruğunu düşmana karşı. Sen de hep bizimlesin Celalettin Yoldaş, mücadelemizi beraber yürütüyoruz. Ve bir gün senin de uğruna ömrünü adadığın zafere ulaştığımızda yine bizimle olacaksın!
Halkçı Kamu Emekçileri
Bugün 29 Ekim…
Laik Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 102’inci yıldönümü.
Laik Cumhuriyet; Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşlarının önderliğindeki Kuvayimilliyeci Atalarımızın; Emperyalist Yedi Düvele, Ortaçağcı Gericiliğin Temsilcileri İşbirlikçi Vahdettinlere, Damat Feritlere, Nemrut Mustafa Paşalara, Ali Kemallere, Sait Mollara, Dürrizade Abdullahlara karşı verilen ve 4-5 yıl süren, mazlum Halklara örnek ve umut olmuş Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ürünü.
29 Ekim, yaralı, yorgun, fakir, çilekeş Halkımızın önderlerinin arkasında kenetlenerek; bağımsızlığına kast edilmesine, boyunduruk altına alınmak istenmesine, Emperyalist Haydutlara kul-köle yapılmak istenmesine karşı giriştiği büyük başkaldırısının bir meyvesidir.
Antiemperyalist Kurtuluş Savaşımız ve Onun ürünü Laik Cumhuriyetimiz; küllerinden bir Halkın doğmasıdır. Emperyalist Canavarlarca “Hasta Adam” denilerek tarih sahnesinden silinmeye çalışılan bir milletin yoktan yeniden var edilmesidir.
Antiemperyalist Kurtuluş Savaşımız ve Onun ürünü Laik Cumhuriyetimiz, biran olsun umudun yitirilmeden, “Ya İstiklal Ya Ölüm”, “Söz konusu Vatansa gerisi teferruattır” denilerek, kararlılıkla, korkmadan, bıkmadan, yılmadan düşmanın üzerine yürünmesidir.
Gerçek Vatanseverlere, gerçek Halkseverlere kutlu olsun.
Bugün, Laik Cumhuriyet’in ilanının üzerinden tam 102 yıl geçti. Ancak ne yazık ki Laik Cumhuriyetimizin kazanımları; insan soyunun baş düşmanı ABD ve AB Emperyalistlerinin ve Vahdettinlerin, Damat Feritlerin, Nemrut Mustafa Paşaların, Ali Kemallerin, Sait Mollaların, Dürrizade Abdullahların torunları yerli satılmışların saldırılarıyla birer birer elimizden alınmaya çalışılmaktadır.
102 yıl önce Emperyalist Yedi Düvelin Sevr’ini bir paçavra gibi yırtıp çöpe atan Halkımız, bugün yeniden ABD ve AB Emperyalist Haydutlarının BOP adı altında dayattığı Yeni Sevr planlarıyla karşı karşıyadır. Ülkemiz BOP çerçevesinde, Yugoslavya, Irak, Libya, Suriye gibi en az üç parçaya bölünüp Emperyalist Canavarlarca yutulmaya çalışılıyor. Özellikle son 23 yıldır ağır darbelerle tarumar edilen Laik Cumhuriyetimiz tümden ortadan kaldırılıp, Ülkemiz ve Halkımız Ortaçağın karanlıklarına mahkum edilmek isteniyor.
CIA-Pentagon İslam’ıyla kafaları doktrine edilen “Keşke Yunan Galip Gelseydi”ci Ortaçağcıların iktidar koltuklarına oturtulduğu Ülkemizde özellikle kadınlarımız ve çocuklarımız, Laik Cumhuriyet’imizin kazanımlarının birer birer ortadan kaldırılmasıyla çok daha fazla mağdur ediliyorlar.
İşsizlik, Pahalılık, Zam, Zulüm Cehennemine mahkûm edilen gençlerimizin, gelecekleri, umutları, hayalleri çalınıyor. Emekçi Halkımız bu ağır sömürü koşullarında yaşam savaşı veriyor, Laik Cumhuriyet’in mirası bütün kazanımlarımız, bütün kurumlarımız, bütün değerlerimiz, Vatan Topraklarımız AKP’giller eliyle talan ediliyor.
Evet çok karanlık günlerden geçiyoruz. Belki koşullar mütareke yıllarından çok daha ağır. Ama İnsanlık Tarihinin doğruladığı da bir gerçek var: “Karanlığın en yoğun olduğu an, aydınlığa en yakın olduğumuz andır.”
Eninde sonunda bu karanlık günler yarılacak, aydınlık günleri muştulayan ışığa kavuşulacak.
Biz başaracağız, biz İkinci Kurtuluş Savaşçıları başaracağız. Tıpkı Mustafa Kemaller, İsmet İnönüler, Kuvayimilliyeci Atalarımız gibi.
Onlar gibi ama bu sefer bir daha gelmemek üzere “Geldikleri Gibi Göndereceğiz” ABD ve AB Emperyalistlerini ve Onların Yerli İşbirlikçilerini.
Çünkü bu Halkın mayasında zulme karşı başkaldırı var. Bu toprakların mayasında direniş, bağımsızlık mücadelesi var. Bu Halkın mayasında Mustafa Kemal Sevgisi var. Bu Halkın mayasına işlemiş, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi var.
Bu mayada, Mustafa Kemal’in “Ya İstiklal Ya Ölüm!” şiarı var, Bağımsızlık Mücadelemizde bize ışık olan, yol gösteren.
Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar asla ama asla yok edemeyecekler; “Bağımsızlık Benim Karakterimdir”, “Emperyalistler, İşbirlikçiler Geldikleri Gibi Gidecekler”, “Mustafa Kemal Ölümsüzdür” ve “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganlarını milyonların haykırmasını.
Mustafa Kemal’in ve Kuvayimilliyeci Atalarımızın mirasını sahiplenen, İkinci Kurtuluş Savaşının neferleri Halkçı Kamu Emekçileri olarak sözümüzdür:
Laik Cumhuriyetimizi bizlere emanet eden başta Mustafa Kemal gelmek üzere canlarını ortaya koyarak bu vatanı bizlere emanet eden Kuvvacı Atalarımıza layık olacağız. Bilimli, bilinçli, inançlı, kararlı mücadelemizle İnsan Soyunun Baş Düşmanı ABD ve AB Emperyalistlerine ve ruhlarını bu haydutlara gönüllüce satmış Yerli İşbirlikçilerine karşı İkinci Kurtuluş Savaşını zaferle taçlandıracağız.
İşte o zaman Mustafa Kemallerin, Kuvayimilliye Şehitlerinin sızlayan kemikleri rahatlayacak.
İkinci Kurtuluş Savaşı zaferle taçlandırılıp Halkın İktidarı kurulduğunda işte o zaman, Mustafa Kemaller, Kuvayimilliye Şehitleri, “emanetimiz sağlam ellerde” deyip rahat uyuyacaklar.
O günler gelecek.
Yaşasın 29 Ekim!
Yaşasın Laik Cumhuriyet!
Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!
29.10.2025
Halkçı Kamu Emekçileri
Dünya Öğretmenler Günü, her yıl 5 Ekim tarihinde kutlanır. Bu gün, öğretmenlerin toplumdaki önemli rollerini vurgulamak, emeklerini takdir etmek ve eğitimdeki katkılarını onurlandırmak amacıyla kutlanmaktadır. Bu özel gün, 1994 yılında UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından ilan edilmiştir. Temelini 1966 yılında kabul edilen “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı” oluşturur. Bu belge, öğretmenlerin haklarını, mesleki standartlarını ve çalışma koşullarını belirleyen ilk uluslararası metindir.
Biz öğretmenler için 5 Ekim, yalnızca bir kutlama günü değildir; bilginin, emeğin ve aydınlanmanın mücadelesinin sembolüdür. Dünya Öğretmenler Günü, öğretmenlerin yalnızca sınıfta değil, toplumun vicdanında ve bilincinde devrim yaratma görevini üstlendiğini hatırlatır.
Eğitim, bir toplumun zincirlerini kırma aracıdır. Gerçek bir öğretmen, ezberin değil düşünmenin, sorgulamanın ve özgürleşmenin rehberidir. Her kelimesiyle bir çocuğun zihnine tohum eken öğretmen, geleceğin direncini, dayanışmasını ve adalet duygusunu yeşertir. Bu yüzden öğretmenlik, bir meslekten öte bir direniş biçimidir. Bilimin ışığını karanlığa taşıyan, gerçeği savunan, “sus” denildiğinde bile konuşmaktan vazgeçmeyen her öğretmen, toplumsal dönüşümün öncüsüdür.
Türkiye’de Öğretmenlik
Ülkemiz öğretmenleri olarak dünya standartlarının çok altında olduğumuzu biliyoruz.
OECD verilerine göre Türkiye’de ortaöğretim düzeyi hariç tüm düzeylerde öğretmen başına daha fazla sayıda öğrenci düştüğü anlaşılıyor. Türkiye’de öğretmenlerin maaşları tüm kademeler için OECD ortalamasının altında ve öğretmenler deneyim kazandıkça maaşları OECD ortalamasının daha da altına düşüyor. Türkiye’de öğretmenlerin büyük çoğunluğu lisans mezunu ve yüksek lisans ve doktora mezunu öğretmen oranı OECD ortalamasından düşük.
Kira, gıda ve temel ihtiyaçlardaki yüksek enflasyon karşısında maaşlar günden güne eriyor. Birçok öğretmen, ay sonunu getirebilmek için özel ders veriyor, taksiye çıkıyor, markette kasaya oturuyor. Oysa öğretmen, zihinsel üretim yapmalı; okuduğu kitaplar, gezdiği yerler, yaşadığı deneyimlerle dünyasını genişletmeli ki bu birikimi öğrencilerine aktarabilsin. Ama sorulması gereken en temel soru şudur: Geçinemeyen, geleceğinden umudunu kesen bir öğretmen nasıl yeni ufuklar açabilir?
AKP’gillerin Milli Eğitim Bakanlığı, okullara yeterli bütçe ayırmak yerine tüm eksikliği idareci ve öğretmenlerin omuzlarına yıkıyor. Okulda sabun, temizlik malzemesi, fotokopi kâğıdı yoksa, çözümü yine öğretmen bulmak zorunda. Velilerden para istenmese eğitim yürümüyor, istense “bağış skandalı” diye manşetlere taşınıyor. Yani devlet, sorumluluğunu unutarak öğretmeni hem suçlu hem de günah keçisi haline getiriyor. Göstermelik birkaç proje okulu vitrine koyup başarı hikâyesi yaratmaya çalışan bakanlık, gerideki binlerce okulun çürüyen duvarlarını, yetersiz kadrolarını, eksik donanımını görmezden geliyor. Temizlik personeli atamayan sistem, okulunu temizleyen öğretmenleri “fedakâr kahramanlar” diye alkışlayarak kendi ihmallerini örtmeye çalışıyor. Oysa öğretmenin görevi temizlik yapmak değil, zihinleri aydınlatmaktır. Bir ülke, öğretmenine paspas değil, kalem vermek zorundadır.
Aynı medya, siyasi söylem ve toplumsal algı, öğretmenlik mesleğini giderek değersizleştiriyor. “Üç ay tatil yapan”, “az çalışıp çok kazanan” gibi söylemler, öğretmenleri hedef alan bilinçli bir algı operasyonunun ürünüdür. Oysa öğretmenlik, yalnızca ders saatiyle ölçülmez; her gün yeniden geleceği inşa eden bir meslektir. Bu itibarsızlaştırma, eğitimi ve toplumsal bilinci çürütmenin en etkili yoludur.
Yıllardır yapboz tahtasına çevrilen eğitim sistemi, bugün AKPgillerin ürettiği “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında yeni bir dönüşüme sokuluyor. Ancak bu model, bilimi değil dogmayı, düşünceyi değil itaati merkeze alıyor. Adım adım laik eğitim ilkesinden uzaklaşılıyor; şeriatçı, tek-tipçi bir ideolojik çerçeve dayatılıyor. Öğretmenler, bu müfredatı uygulamaları için baskı altına alınıyor; eleştirenler ise “devlet politikasına karşı” ilan ediliyor. Oysa eğitim, bir ülkenin en özgür alanı olmalıdır. Öğretmen, iktidarın değil, aklın ve bilimin hizmetindedir. Gerçek eğitim, sorgulayan bireyler yetiştirir — biat edenler değil.
“Uzman” ve “başöğretmenlik” gibi unvanlarla getirilen kariyer sistemi, öğretmenlerin gelişimini desteklemekten çok, meslek içinde yeni hiyerarşiler ve ayrışmalar yaratıyor.Sınav merkezli, rekabetçi bu sistem; bilgiye, deneyime ve emeğe değil, sınav başarısına ve formaliteye dayalı bir düzen kuruyor. Sonuç olarak, öğretmenler arasında dayanışma yerine rekabet, eşitlik yerine bölünme doğuyor.
Öğretmenlerin sendikal örgütlenme ve ifade özgürlüğü alanında ciddi baskılar sürüyor. Eleştiren, sorgulayan, hak arayan öğretmenler sürgün ediliyor, soruşturmalara maruz kalıyor, hatta meslekten uzaklaştırılıyor. AKPgiller, öğretmeni “biat eden memur” haline getirmeye çalışırken; öğretmenin özgür düşünen aydın kimliğini sistematik biçimde yok ediyor.
Eğitimin Ortaçağcı Kuşatması ve Öğretmenin Direnişi
2002 yılında iktidara gelen AKP ile birlikte, eğitim sisteminin tüm damarlarına sızan ideolojik bir dönüşüm başlatıldı. Bu dönüşümün hedefi, “dindar ve kindar” nesiller yetiştirmekti. Bilimin, laikliğin, sorgulamanın yerini itaatin, dogmanın ve biat kültürünün aldığı karanlık bir süreç hızla ilerledi.
Eğitim sisteminde başlayan bu Ortaçağcı geriye dönüş, yükseköğretim kurumlarını da etkisi altına aldı. Eğitim fakülteleri, bilimsel niteliğini yitirerek, yandaş kadrolarla doldurulmuş birer diploma fabrikasına dönüştürüldü.
2006’dan itibaren “kalite”, “nitelik”, “akreditasyon”, “Bologna süreci” gibi süslü kavramlar altında, öğretmenlik mesleğini piyasalaştıran ve değersizleştiren düzenlemeler yapıldı.
Her yeni düzenleme, eğitim emekçileri için yeni bir yük, yeni bir yara anlamına geldi.
Bugün gelinen noktada tablo açıktır:
Halkçı Kamu Emekçileri Olarak Diyoruz Ki…
Bugün, öğretmen yalnızca sınıfta değil, hayatın her alanında direnmektedir.
Çünkü bilir ki, karanlığa teslim olmayan her sınıf, bir direniş mevzisidir.
Devrimci öğretmen: Bilgiyi silah, sevgiyi pusula yapar Bir devrimci öğretmen, bilginin gücünü halka, öğrenciye, ezilene taşır. Korkusuzdur; çünkü bilir ki karanlık, en çok aydınlıktan korkar. Bilgiyi bir iktidar aracı değil, özgürleşmenin anahtarı olarak görür. Çocuklara, “neden” diye sormayı öğretir — çünkü her “neden”, bir zinciri kırar.
Bugün Türkiye’de öğretmenler, sadece maaş için değil; laik, bilimsel, parasız eğitim için AKPgiller ve onun politikalarına direnmektedir. Eğitimi karanlığa teslim etmeyeceğiz diyen her öğretmen, bir meşale taşımaktadır. O meşale, yoksulluğa, baskıya ve cehalete karşı en güçlü ışıktır.
“Gerçek öğretmen, sisteme kul yetiştirmez; insanı özgürleştirir.”
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günümüz Kutlu Olsun!
5 EKİM 2025
HALKÇI KAMU EMEKÇİLERİ