Bedence aramızdan ayrılışının 85. Yıldönümünde, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın Ölümsüz Önderi Mustafa Kemal’e   mektup

Bedence aramızdan ayrılışının 85. Yıldönümünde, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın Ölümsüz Önderi Mustafa Kemal’e   mektup

Sevgili Atam,

Nasıl da isterdik sana güzel haberler vermek 100. yılında en büyük eserin Cumhuriyet’in.

 En kıymetlilerin; çocuklar, aileleriyle çok mutlular, toplumda değer görüyorlar, okullarda bilimle, sevgiyle yoğruluyorlar, karınları tok, hiçbiri üşümüyor diyebilmeyi ne çok isterdik.

Yurdumuzun geleceğini emanet ettiğin gençlerimiz vazifelerini bir bir yerine getirebiliyorlar, geleceğe güvenle bakıyor, bilimin ışığında öğreniyor, eğitiliyor, üretiyor, önlerinde hiçbir şey duramıyor, ilerliyorlar diyebilmeyi ya da.

O çok değer verdiğin kadınlarımız için de ne çok isterdik güzel şeyler söylemeyi. Ama söyleyemiyoruz; göklere layık gördüğün kadınlarımız yerlerde sürünüyor, şiddete uğruyor, sokaklarda katlediliyor  en yakınları tarafından. Yoksullukla pençeleşiyor, yurdumuzu kanser gibi saran cehaletten de paylarını alıyorlar. İş hayatında da evde de çalışıyor, sistemin sömürüsü, cinsiyet sömürüsüyle birleşerek katmerleniyor onlar için.

Milletin efendisi dediğin, Birinci Kurtuluş Savaşı’mızda ordumuzu zafere ulaştırmak için kundakta bebeleriyle, kadınlı- erkekli, genç-yaşlı demeden gündüzlü geceli çalışan köylülerimiz analarıyla beraber alanlardan kovuluyorlar dertlerini cumhurun sözde başkanına söyleyince. Elde avuçta ne varsa satıp şehre göçüyorlar, köylerinde geçinemediklerinden.

Halkımız yoksullukla, işsizlikle, pahalılıkla terbiye ediliyor, oy davarı haline getiriliyor üç beş kuruşa, aşağılandıkça aşağılanıyor.

Halkımızın biricik dostu, koruyucusu ordumuz, Amerikancı paşalardan geçilmez oldu. Senin yolunu tutan askerlerimiz türlü bahanelerle, kumpaslarla hapislerde çürütüldü. Faşist darbelerle işlevsiz hale getirildi ordumuz.

Ulusal egemenlik iktisadi egemenlikle birleştirilmelidir, yoksa kazanılan askeri ve siyasi başarılardan olumlu sonuçlar elde edilemez.” diyerek kurduğun onlarca fabrika bir bir satıldı. Devrim yaparak şahlandırdığın tarımımız da sanayimiz de felç edildi. Üretim sıfıra indi, dışa bağımlılık arşa değdi. Yurdumuzdan Birinci Kuvayimilliyeciler ve halkımızla birlikte defettiğin emperyalistlerden para dilenir, hatta ihanetlerine karşılık para talep eder oldu devleti yönetenler.

Okumuş insanlarımız, yolunu bulabilenler Avrupa’ya, Amerika’ya  gidiyor akın akın. Ve son zamanlarda nerde bir kaçkın varsa yurdumuza dolduruluyor mülteci adı altında.

Maalesef daha saymakla bitmez yurdumuzun, halkımızın çektikleri. Peki nasıl oldu tüm bunlar?

Çanakkale’de ve Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızda yedikleri tokadı unutamayan Emperyalist çakallar, senden ve İsmet Paşa’dan sonra Sevr’i tekrar hayata geçirmek için ilmek ilmek ördüler ağlarını, yaptılar yüzyılları kapsayan planlarını. Öyle ki; 1950’den sonra hep kukla hükümetler yönetti devleti. Koltuk sevdası, mal mülk sevdasına karıştı. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri ne kadar örgütlüyse halkımız o denli örgütsüz bırakıldı.

Sözde din afyonuyla uyutuldu, Allah ile kandırıldı insanımız. Emperyalistlerin beslediği cemaatler, vakıflar, dernekler yaydılar din diyerek en ölümcül zehirlerini, hurafelerle doldurdular kafaları. Tarikatlarda minicik çocuklarımıza saldırmaya kadar vardırdılar işi. Özgürlüğümüzün teminatı Laikliğin canına okudular eğitimde, sosyal hayatta kırıntıları kalmamacasına.

Uyuşturucularla uyuşturuldu gençlerimiz. Cinsel metaya çevrildi kadınlarımız ve hatta çocuklarımız. Kendine aydın diyenler koptu gitti halktan, ya da iyiden iyiye umursanmaz oldu halk tarafından. Zenginler zenginliklerine zenginlik katmak için her şeyi yaparken, yoksullaştıkça yoksullaştı halkımız. Açlıkla terbiye edilircesine geçim sıkıntısına düşürüldüler.

Ama bugün halkımız, yaşadığı tüm bu acıların en yoğununu, en katmerlisini yaşadığını içten içe biliyor. Ve eminiz ki mazlum halkımız yaşadığı tüm felaketlerin nedeni olan örgütsüzlüğe “Örgütlü Halk Yenilmez” şiarıyla karşı koyacak; yiğit atalarının kendilerine bıraktığı “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” mirasına eninde sonunda var gücüyle sahip çıkacaktır.

O gün geldiğinde hazır olmak bizim görevimiz.  Halkçı Kamu Emekçileri olarak o gün için çalışıyor, o güne hazırlıyoruz kendimizi.

Ve biliyoruz ki Atam,

Sen ve Birinci Kuvayi Milliyeciliğimiz yolumuza ışık tutacak. O yolu daha ilerilere götürmek için biz buradayız!

Ne senden ne eserinden,

Ne yurdumuzdan ne tam bağımsızlığımızdan,

Ne de yurdumuzun güzel halklarından vazgeçeriz!

Bir kez daha bineceğiz Bandırma Vapuru’na; Bir kez daha girişeceğiz Kurtulus Savaşı’mıza!

Asla dönmeyeceğiz yolumuzdan!

Emperyalistleri ve yerli işbirlikçilerini bir daha geri gelmemek üzere göndereceğiz yurdumuzdan!

İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı zafere ulaştıracağız!

İçin rahat, ruhun şad olsun Atam!

Sevgi,saygı,özlem ve minnetle. (10.11.2023)

Halkçı Kamu Emekçileri

Sosyal Medyada Paylaşın: