Covid-19 salgınının getirdiği sıkıntılar her geçen gün katlanarak devam etmektedir. Tabii bu durumdan etkilenenlerin başında da özel sektör çalışanları gelmektedir. İşsizlik, pahalılık cehenneminde yanarken, biriken ve ödenemeyen borçlar, ağır vergiler, faturalar özel sektörde çalışmaya devam eden yüz binlerin sırtında kırbaç gibi şaklamaktadır. “Evde Kal Türkiye” sloganı, üretim için her sabah yollara koyulan emekçiler için ise hiçbir zaman geçerli olmamıştır.
Bu dönemde çalışmalarına ara vermeksizin devam eden emekçilerden önemli bir kısmını da özel eğitim kurumlarında çalışmak zorunda kalan eğitim emekçileri oluşturmaktadır… Normal zamanlarda bile özel sektörün eğitim emekçileri, anormal şartlarda çalıştırılarak sömürülürken, salgın günlerinde bu sömürü iki katına çıkmıştır. Ama buna karşın, kendilerini geçindirecek ücretleri dahi alamamışlardır. Kimi özel sektör eğitim kurumları kapanırken, kimileri ücretlerde yarı yarıya hatta %50’den fazla kesintiye gitmiş, kimileri ise öğretmenlerine maaş dahi vermemektedir. Sadece maaş değil, sigorta primleri yani gelecekleri de çalınmaktadır. AKP’giller iktidarı ile al gülüm ver gülüm yaparak varılan anlaşmaya göre, özel okullarda çalışan öğretmenlerin maaşlarının %60’nı devlet, %40’ını özel eğitim kurumları karşılayacak ve sigorta giderleri de yarı yarıya ödenecekti.
Ancak ne özel okul patronları sözünü tutmakta ne de iktidar, söz verdiği ödemelere yanaşmaktadır. Arada kalan öğretmenlere ise öğrencilerin sınava hazırlandığı bir dönemde ekonomik şiddet denilecek bir uygulamaya gidilmektedir. Öğretmenler, öğrencilerini vicdanen bırakmayıp sınavlara hazırlasa da psikolojik olarak gelecek kaygısı altında ezilmektedir. Çünkü işveren tarafından her an kapı önüne konabileceklerini bilmektedirler.
Özel eğitim kurumları çalıştırdığı öğretmenlerin bir kısmının sigorta primlerini tam yatırıp kadrolu olarak gösterirken, bir kısım öğretmenini de girdiği ders saati ücreti üzerinden çalıştırmaktadır. Covid-19 sürecinde, ilk olarak işten çıkarılanlar ise ders ücreti karşılığı çalıştırılan öğretmenler oldu. Kadrolu olarak çalışanların ise ya ücretleri yarı yarıya düşürüldü ya da ücretleri ödenmeden çalıştırıldılar. Üstüne üstlük gelecek eğitim-öğretim yılında istihdam edilip edilemeyecekleri belirsiz bir şekilde, kaderlerine terk edildiler.
Bunun yanı sıra MEB tarafından yapılan açıklamaya göre özel okullar “Telafi Eğitimi” adı altında yüz yüze eğitim yapmaya 15 Ağustos tarihi itibarıyla başlayabilecektir. Sırf çocuğunu özel okula gönderen ailelerin ödedikleri okul ücretlerinin iade edilmemesi için hayata geçirilecek olan bu uygulamadan dolayı da özel okullarda çalışan eğitim emekçileri mağduriyet yaşayacaktır. Salgının devam ettiği gün gibi ortada olduğu için hem aileleri tarafından özel okullara gönderilen çocuklar, hem de bu kurumlarda çalışan öğretmenlerimiz sağlık problemleri yaşamakla yüz yüze gelecektir. Devlet okullarındaki öğretmenler o tarihlerde çalışmazken özel okul öğretmenlerinin, üstelik de hiçbir ek ücret almadan çalışmaya zorlanması adaletsizliktir.
Özel okullarda çalışan Eğitim Emekçilerinin yaşadığı ekonomik sıkıntılara geri dönersek; bütün bu şartlarda çalıştırılmaya mahkum edilen eğitim emekçileri biriken faturalar, kiralar mutfak masrafları karşısında ezilmekte, benzer durumda yaşayan pek çok işçi-emekçi gibi bunalıma girmektedir.
İşverenlere yönelik çıkarılan yasalarla özel eğitim kurumlarında çalışanlar, açlığa ve sefalete mahkum edilmektedir. Çıkarılan bu yasalarla işverenler, eğitim emekçilerinin çalışma saatlerini esnetip iş yükünü artırmaktadır. Bunu yaparken de bir taraftan ücretleri düşürmekte, yapılan haksızlığı kabul etmeyenleri de tazminatını dahi ödemeden işine son vermektedir.
Tabii sorun bellidir. Eğitimde özelleştirme politikaları, bir yandan velilerimizi ve öğrencilerimizi mağdur ederken, bir yandan da öğretmenlik mesleğini iğdiş etmekte, meslek onurunu ayaklar altına almakta ve müthiş bir sömürü alanı yaratmaktadır. Tabii bu okullarda çalışan eğitim emekçileri de alabildiğine örgütsüzdür. Ve bu örgütsüzlük, onları bu sömürü düzeninde alabildiğine savunmasız hale getirmektedir.
Çözüm ise laik, bilimsel, parasız, eşit eğitim için örgütlü mücadeleden geçmektedir. Unutmayalım! Örgütlüysek Hepiz, Örgütsüzsek Hiçiz!
6 Haziran 2020
Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri