Eğitim İş’teki “Türk-İş’leşme” sürecinin çarpıcı bir sonucu daha:  Kayyuma gitmekte olan bir şube

Eğitim İş’teki “Türk-İş’leşme” sürecinin çarpıcı bir sonucu daha: Kayyuma gitmekte olan bir şube

Eğitim İş’teki “Türk-İş’leşme” sürecinin çarpıcı bir sonucu daha:
Kayyuma gitmekte olan bir şube
Değerli Eğitim İş üyeleri, değerli mücadele arkadaşlarımız;
Bizler Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak Eğitim İş’e üye olduğumuz ilk günden bu yana Eğitim İş’in, Devrimci Sınıf Sendikacılığını merkeze koyan bir mücadele örgütü olması konusunda çaba sarf ettik. Kendimizi ifade edebildiğimiz her platformda sendika yöneticilerinin bilerek ya da bilmeyerek imza attıkları yanlışlıkları dile getirdik; dostça eleştirilerimizi bizzat muhataplarımızın karşısında, kırmadan – dökmeden, ama gözlerinin içine baka baka dile getirmekten çekinmedik. Aynı örgüt içinde mücadele eden insanlar için en doğru yöntemin bu olduğuna inandık, hâlâ da bu inancı taşımaktayız.
Özellikle Genel Kurullarda, Sendikamızda derhal ortadan kaldırılması gereken eğilimleri kürsülerden ifade ettik. Yaptığımız çok sayıda yazılı açıklamayla her konudaki görüşlerimizi paylaştık, paylaşmaya da devam ediyoruz.
Halkçı kamu Emekçileri olarak, ısrarla dikkat çekmek istediğimiz en önemli noktalardan biri ise Eğitim İş’in hızla Türk-İş’leştiği gerçeğiydi.
En kısa tanımıyla “Türk-İş’leşmek” nedir?
Sendika yönetimlerinin mücadeleyi, üyelerinin hak ve çıkarlarını temel alan bir bakış açısı yerine, kendi ikballerini ve çıkarlarını ön plana çıkaran bir yaklaşıma sahip olmalarıdır.
Topyekûn örgütü daha ileriye taşıyacak militan bir mücadele hattı belirlemek yerine “küçük dükkancılık” eğiliminin ağır basmasıdır. “Benim olursa olur, olmazsa canı cehenneme” anlayışının yerleşmesidir.
Ve ne yazık ki her geçen gün Eğitim İş’te bu anlayışın daha da kökleştiğine üzülerek şahit olmaktayız.
Bunun en somut göstergelerinden biri İstanbul 1 Nolu Şube’nin getirildiği durumdur. Takip eden arkadaşlarımızın da yakından bildiği gibi, Eğitim-İş’in “Yol Arkadaşları” grubundan 4 MYK üyesi tarafından İstanbul 1 Nolu Şube’nin bölünmesi kararı alınmıştı. Mevcut MYK içindeki bu 4 yönetici söz konusu kararı, aradan çok uzun bir zaman geçtikten sonra, hem de karara şerh koyan diğer 3 MYK üyesinin şerhlerinin üzerini kapatarak duyurmuştu.

Çok iyi bildiğimiz gibi Eğitim İş Tüzüğü “nolu şubeler”e izin vermemektedir. Bu ucube dayatmaya kadar uyum içinde bir arada çalışan İstanbul 1 Nolu Şube’nin yöneticileri, bu hukuksuz karara imza atıp suç işleyen Genel Merkez Yöneticilerini defalarca kez uyardı. İstanbul gibi bir yerde elbette nolu şubelere ihtiyaç olduğu, ama bunun yapılabilmesi için Tüzüğün buna uygun hale getirilmesi gerektiği vurgulandı. Tüzük kongresinden sonra oturup bu bölme işinin birlikte yapılabileceği ifade edildi.
Şube yöneticileri son noktada eğer bu Tüzüğe aykırı bölme işi hayata geçerse yönetim kurulunun tamamıyla istifa edeceğini belirttiler.
Bu Tüzük dışı kararı alanların verdiği cevap ise aynen şu oldu:
“Biz kararı aldık. Tüzüğe aykırı olsa da böleceğiz.”
Sonuç olarak MYK’daki “parmak demokrasisi” işletildi ve İstanbul 1 Nolu Şube’den, 3 Nolu ve 4 Nolu Şubelerden çeşitli ilçeler alınarak ucube bir “5 Nolu Şube” yaratıldı.
Nasıl mı?
Sykes-Picot Anlaşmasında Emperyalistler Ortadoğu’nun sınırları nasıl çizdiyse aynen öyle…
Kararı alan aklıevveller oturdu, ellerine aldıkları cetvelle İstanbul haritasını kesip biçtiler, aralarında 70 km uzaklık bulunan ilçeleri aynı şubede buluşturdular. Artık kişiye özel 5 Nolu Şube hazırdı… Bu türedi şubeye atanan yöneticiler, birilerinin adamı olmak dışında hiçbir çaba sarf etmeden yönetici koltuklarına oturmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamaktadırlar…
Bunun üzerine, bildiğimiz gibi, İstanbul 1 Nolu Şube Yönetimi sözünün arkasında durarak hep birlikte istifa etti. Bu noktada şunu da belirtelim: “İstanbul 1 Nolu Şubeyi bölerseniz biz de istifa ederiz”, diyen, Türkiye çapında çeşitli illerde hâlihazırda yönetici konumunda olan Hazirancıarkadaşlar da gereğini maalesef yap(a)mamışlardır. Sanıyoruz koltuktan kopamama hastalığı Hazirancı-Temmuzcutanımamaktadır. Geçelim…
Gelelim düne…
Genel Merkezdeki tüzük mücrimlerinin de iteklemesiyle dün İstanbul 1 Nolu Şube’nin yasal olarak zorunlu olan genel kurulu yapılmaya çalışıldı.  Duyurusunun yapılması bile doğru dürüst gerçekleştirilemeyen, delege ve üyelerin katılımının sağlanamadığı genel kurulda sonuç, sosyal medyadan da takip ettiğimiz gibi tam bir fiyaskoydu. Bomboş bir salonda, telefonyoluyla ikna edilerek atanmış olan, aslında çoğu şeyin de farkında olmayan birkaç zavallı “yönetici” dışında hiç kimse yoktu. Seçim Kurulu geldi, tutanak tutarak gitti…
Aynı saatlerde ise türedi 5 Nolu Şubenin açılışı yapılıyordu. “Gitmediğin yer senin değildir” diyen tüzük mücrimleri İstanbul’da olmalarına rağmen 677 üyeli koca şubenin genel kuruluna “gitmedi”.
Evet, kendi mantıklarınca haklıydılar: Gitmedikleri yer kendilerinin değildi. Ama gittikleri yer, yani türedi 5 Nolu Şube tamamen kendilerindi. Zaten o yüzden de objektifler karşısında gülücükler saçarak birlikte poz verdikleri o kukla yönetimi işbaşına getirmişlerdi.
Sözü fazla uzatmayalım. Sonuç olarak, İstanbul 1 Nolu Şube kayyum tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu tüzük dışı karara imza atıp, kararı uygulayanlar Eğitim İş’e bu utancı yaşatmak üzeredir. Artık iş kontrolden çıkmak üzeredir. Üyeler de bu durumdan rahatsızlık duymaktadırlar, doğal olarak.
Eğitim İş kimsenin babasının çiftliği değildir. Türlü alavere dalavereyle yönetim koltuklarına oturmuş bulunan kimselere her istediklerini yapamayacakları, kendi ikballeri uğruna örgütü heba etmelerine izin verilmeyeceği gösterilmelidir. Herkesin gözü önünde yaşanan bu hukuksuzluğun hesabı sorulmalıdır.
Bu sendikanın değerli üyelerine; tıpkı siyasal iktidarın toplumun her kesimine “ben yaptım oldu” mantığını dayatması gibi, bu mücrimlerin antidemokratik dayatmalarıyla yönetilen bir Eğitim İş reva görülmemelidir.
Bu duruma yol açan tüzük mücrimleri derhal özeleştiri vererek istifa etmelidir!
Eğer bu onuru göstermezlerse, sendika içindeki mekanizmalar harekete geçerek bu facianın müsebbibi olan mücrimlerden yaptıklarının hesabını sormalıdır.
Tüm değerli üyeleri bu konuda seslerini yükseltmeye davet ediyoruz. 18 Şubat 2018
                                                                                                                                                  

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri

Sosyal Medyada Paylaşın: