Birleşik Kamu-İş çatısı altında mücadele eden Onurlu Kamu Emekçilerine sesleniyoruz:

Birleşik Kamu-İş çatısı altında mücadele eden Onurlu Kamu Emekçilerine sesleniyoruz:

Konfederasyon Genel Kurulu öncesi adaylığını açıklayan ve açıklayacak olan, önümüzdeki dönem Konfederasyonumuzu yönetme iddiasında olan grupları tanıyalım:
I-Yol Arkadaşları
Şu anda ve de yıllardır Konfederasyon yönetimine ve Konfederasyonun nicelikçe en büyük sendikası Eğitim-İş’in yönetimine hâkim olan anlayıştan, kendilerini “Yol Arkadaşları” diye adlandıran ekipten başlayalım.

İkinci Kurtuluş Savaşı’mızın teorik ve pratik önderi Hikmet Kıvılcımlı, “Yol Arkadaşlığı” kavramını ve içeriğinin yanlışlığını daha 1930’ların başında teşhir ediyor. Görelim:
“Çete muharebesi bilinir. Biraz ‘gönüllü’ savaşmasıdır. Gönüllü demek, hani ya, canı istemiş de gelmiş, demek gibi bir şeydir. Öyle ise, canı istedi mi, geldiği gibi gider de.
Gönüllüler içinde savaşın sapılmaz hedefine hayati bir zaruretle candan itilmeyen kimseler, herhangi bir ikinci kerte hoşnutsuzluktan kopup takılmışlardır. Yahut Lenin’in Almancadan aktardığı kelime ile sırf mitlaufer (birlikte seyirtici, yürüyüş ve yol arkadaşı): Bizimle ancak bir konağa kadar gidebilecek ve ondan sonra bizden kendi yolunca ayrılacak yolcular zannedildiğinden daha çoktur…
“O gibileri uzun ve acı tatlı tecrübelerle anladığımıza göre, onlar yola çıkarken bizden ve herkesten daha kıyak nara atarlar ve eğer hedefe bir iki gün içinde varılıverirse, o gibiler yaygaralarının önüne geçilemeyen kişiler oluverirler.” (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, TKP’nin Eleştirel Tarihi; Yol, l. Kitap: Genel Düşünceler, s. 15-16)
Devam ediyor Hikmet Kıvılcımlı “Yol Arkadaşları”nı teşhir etmeye:
“(…) çete savaşlarındaki mitlaufer’ler hınk deyicileri proletaryanın geniş sınıflar mücadelesinde: birer ‘yoldaş’ değil, birer ‘yol arkadaşı’ olarak kaldıkça, küçükburjuva tesirleri her zaman acı acı hissedilecektir. Ve bugün hissedilen o tesirlerdir.” (age, s. 19)
İşte bugün Konfederasyonumuz Birleşik Kamu İş, sokağa inemiyorsa, süreci belirleyemiyorsa, Kamu Emekçileri için bir umut olamıyorsa, dördüncü “büyük” konfederasyon olarak kalıyorsa, yeterince tanınmıyor ve bilinmiyorsa, tüm bunlar “Yol Arkadaşları”nın acı acı hissettirdiği etkileridir.
“Yol Arkadaşları” kendilerini geniş gösterseler de aslında dar grupçulardır. Onlar, Eğitim İş’in sayısal gücüne güvenerek ve ona dayanarak mücadele etmektedirler. Yani Konfederasyonumuzu gerçek anlamda büyütme mücadelesi vermemektedirler. Onlar, sendikal mücadeleyi, sadece Eğitim İş mücadelesi olarak görmektedirler özünde. Bu yüzden de hep Eğitim-İş’i öne çıkarmaktadırlar. Konfederasyonumuza gereken önemi vermemektedirler.
Belli bir konağa kadar gidilir yol arkadaşlığıyla. O konağa ulaşılınca birer birer yolcular ayrılmaya başlar. Yol Arkadaşlarının ulaşmak istedikleri konak, Sendika Yönetimlerinde Profesyonel Yönetici olabilmektedir. Bu hedeflerine yeter ki bir ulaşsınlar, bundan sonraki tek hedefleri bu ayrıcalıklı makamı, koltuğu kaybetmemek olur. Bir mücadele perspektifin yoksa, sendikacılığı bir mücadele alanı olarak görmezsen, bedel ödemeyi göze alamazsan, bu kutsal mücadeleye hayatını vakfetmezsen, o koltuklardan kalkıp ta mücadele etmezsin, edemezsin. Oturdukça sararır, sarardıkça yerinden kalkamaz hale gelirsin.
Aslında şu tek cümle Yol Arkadaşlarını tanımlar: Yıllardır yapmadıkları, yapmayacaklarının da teminatıdır. Çünkü mücadele perspektifleri yoktur “Yol Arkadaşları”nın. Basın açıklamalarıyla, radyo, televizyon röportajlarıyla, hemhal oldukları muhalefet partileri veya tanıdık milletvekilleri aracığıyla Meclise sundukları yasa tasarılarıyla yetinen, üyeyi sadece aidat getirecek unsur olarak gören bakış açısıyla, mücadeleyi sadece hukuki mücadeleye indirgeyen yaklaşımlarıyla, “Yol Arkadaşları”nın Kamu Emekçilerine olması gerektiği gibi verebileceği veya kazandırabileceği bir hak olabilir mi?
Olamaz, olmadı da…
Kazanılmış hakları yok saymak, görmemek asla aklımızın ucundan bile geçmez. Nöbet eylemleri vb.leri elbette kazanımdır.
“Yol Arkadaşları”nın; Kamu Emekçilerinin uğradığı hak kayıplarını ve gasplarını ortadan kaldırabilecek, zulmeden zalimin üstüne bıkmadan, yılmadan, usanmadan, önünü sonunu düşünmeden, küçük de olsa bir zafercik elde edinceye kadar gidecek ne mecalleri var, ne de böylesi bir anlayışları…
“Yol Arkadaşları”, yönetiminde bulundukları Eğitim-İş’te, kendi koltuklarını garantiye almak için, daha yönetime gelir gelmez, kafalarına göre şubeleri birleştirmekte, şubeleri ayırmaktadırlar. Şube yönetimlerinin ve üyelerinin bütün itirazlarına rağmen…
Eğer asılsız iddialarla, ihbarlarla açığa alınan üyeler kendi gruplarından değilse, kendilerine oy vermemiş ve kendilerine muhalifse, Tüzük hükümlerini hiçe sayarak, onların uğradıkları haksızlıkları gidermek için gerekeni yapmamaktadırlar.
Tüzük, bir sendikanın, bir konfederasyonun kanunudur. Kanunlar uygulanmak için vardır. Ve kişilere göre Kanun yani Tüzük uygulanamaz. Yoktur böyle bir şey! Ama ne yazık ki, olmaktadır!
O zaman siz üyelerinize nasıl güven verebilirsiniz? Onları nasıl mücadeleye, eyleme davet edebilirsiniz? Size güvenerek kim “Yol Arkadaşlığı” yapar, bırakalım Yoldaşlığı…
Eğer üye sayısı düşüyorsa Birleşik Kamu-İş’in, Eğitim-İş’in kimdir bunun sorumlusu?
Yönetimde olan “Yol Arkadaşları” değil midir?
Ve bunun üyelerce bir yaptırımı olmayacak mıdır?
Olmalıdır! Bu ekip, yönetimlere gelmemelidir.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak çağrımız budur!
Biz kimseye düşman değiliz! Biz Kamu Emekçilerinin gerçek dostuyuz! Biz, Birleşik Kamu-İş’in gerçek sahiplenicileriyiz,
Biz Yurtsever, Halksever, Mustafa Kemal’ci, Birinci Kuvayimilliyeci, Antiemperyalist, Antifedol, Antişovenist her kişiyle, her grupla Konfederasyonumuzu yüceltmek, büyütmek mücadelesine varız. Yönetime bunun için adayız!
Bakıyoruz Birleşik Kamu İş’in, daha doğru tanımlamayla Birleşik Kamu-İş’e hâkim olan “Yol Arkadaşları”nın son üç yılına, dişe dokunur bir eylemi var mı diye.
Evet, bir eylemi var. Her ne kadar tabandan doğru yapılan, içinde bulunduğumuz sendikalarda oluşturulan baskıyla da olsa 2016 1 Mayısı var. Bütün eksikliklerine, yeterince altının örülmemesine rağmen çok doğru yerinde bir karardı, 2016 1 Mayısında Taksim’e çıkma kararı.
Medyatikse al sana medyatik eylem, bütün medyada “Taksim’e çıkacak olan tek konfederasyon” diye haberi yapıldı.
Militanlıksa al sana militan eylem. 2 Mayıs’ta bütün medyada Birleşik Kamu İş’in Taksim ısrarının, direnişinin görüntüleri vardı.
Demek ki direnirsen, mücadele edersen, haksızlığın üzerine sonunu düşünmeden yürürsen, haber olursun, örnek olursun, umut olursun.
Ama “Yol Arkadaşları”ndan tutarlı, kararlı, istikrarlı bir tutum beklemek ölü gözünden yaş beklemekle eşdeğer. 2016 1 Mayısı’nda gösterilen doğru tutumu, 2017 1 Mayısında gösterilen yanlış tutum aldı götürdü. Taksim Vatanını savunmaktan vazgeçildi. İllerdeki sönük ve cılız mitingciklerle 1 Mayıs geçiştirildi.
Ne oldu? Kim duydu? Kim haber yaptı?
Hiçbir şey olmadı. Haber olamadın, örnek olamadın, umut olmadın…
Neden bu tutum değişikliği?
İşte burada da yürek devreye giriyor, cesaret vatanına sahip olabilmek devreye giriyor. Çünkü iki 1 Mayıs arasında, iki Ortaçağcı gerici gücün ortaklaşa yıktıkları Laik Cumhuriyet’in ganimetini paylaşım savaşı olan 15 Temmuz kanlı kapışması var. OHAL var. 2016 1 Mayısı’nda gösterilen cesaret o yüzden 2017 1 Mayıs’ında gösterilemedi. Ve kaybeden Birleşik Kamu İş oldu.
O yürek o cesaret, Eğitim-İş Sendikasının “20 Aralık Emeğe Saygı ve Laiklik Yürüyüşü” sonrasında açılan davada da gösterilemedi. Eğitim-İş MYK’sinin dördü “Yol Arkadaşları”ndan, kalan üçü Konfederasyonumuzdaki diğer ekip olan 11 Hazirancılar’dan. Kamu Emekçilerine açılan dava için Eğitim-İş MYK’si tarafından, “Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması” talebinin kabul edilmesi yönünde, yargılanan Birleşik Kamu-İş’li Kamu Emekçileri birer birer arandı, bunu kabul etmezseniz işinizden olursunuz, denilerek. Bu pişmanlık gösterilmesiydi, Laiklik Yürüyüşünün suç olduğunu kabul etmekti. Bu direnememekti, bu Kamu Emekçilerinin üstünde Demokles’in Kılıcının sürekli olarak sallanmasıydı. Bu, Birleşik Kamu-İş’li Kamu Emekçilerine 5 yıl boyunca yerinde otur, eylem yapma, eyleme gelme demekti.
Ancak bu öneriyi kabul etmeyen, Kamu Emekçileri de vardı: Halkçı Kamu Emekçileri ve Büro-İş’in iki MYK Üyesi…
Ve bugün itibarıyla (14.12.2017) bu davada yargılanan Kamu Emekçileri beraat etti.
Şimdi sormak lazım, Birleşik Kamu İş’in önümüzdeki dönem yönetimine aday olan bu iki anlayışa da:
Kim haklı çıktı? Değdi mi bu “Hükmün Geriye Bırakılması” talebinin kabul edilmesi için bu kadar çok çaba göstermenize.
Ne olurdu direnseydiniz de Tarihe, “direndiler ve kazandılar” diye geçseydiniz.
Ne olurdu korkularınızın esiri olmasaydınız.
Selam olsun MYK’den gelen bu teklifi kabul etmeyen Halkçı Kamu Emekçilerine ve Büro-İş’in iki yöneticisine. Onlar direndiler ve kazandılar.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak, Birleşik Kamu-İş Çatısı altında mücadele eden onurlu Kamu -Emekçilerini uyarıyoruz:
Bu anlayış bir kez daha Konfederasyonumuzda sürece hâkim olursa, Yönetime gelirse Birleşik Kamu-İş ne nicelik olarak, ne nitelik olarak büyüyebilir.
Konfederasyonumuzu büyütecek olan Devrimci Sendikal Anlayıştır.
Devrimci Sendikal Anlayışın ilkeleri yaşam bulmazsa, o ilkeler ışığında militan bir mücadele verilmez ise, Birleşik Kamu İş yerinde bile sayamaz, geriye gidiş hızlanarak devam eder.
Halkçı Kamu Emekçileri
15.12.2017

Sosyal Medyada Paylaşın: