24 Kasım 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu, 1 vekilin çekimser oy vermesi ile meclisten geçmiş, 8 Mart 2012’de Resmî Gazete’de yayımlanarak, 12 ülkenin taraf olmasıyla 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girmiştir.
Meclisten geçirilen ve ilk olarak Türkiye’nin imza koyduğu İstanbul Sözleşmesi’nden, bütün hukuk kuralları hiçe sayılarak AKP’giller’in Reisi tarafından yayımlanan bir kararname ile 20 Martta bir gece yarısı operasyonuyla çekilindi.
İstanbul Sözleşmesi, 45 ülke ve Avrupa Birliği üyeleri tarafından imzalanan, fiziksel, cinsel, psikolojik şiddeti, cinsel tacizi, kadın sünnetini, zorla evlendirme ve kürtaja zorlamanın da dahil olduğu kadınlara karşı şiddetin suç kapsamına alınmasını içermekte, erkeklere ve çocuklara yönelik ev içi şiddetten de söz etmektedir ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belgedir.
Ortaçağcı AKP’giller bu yüzden rahatsız oldular İstanbul sözleşmesinden. Zaten bir süredir de dillendiriyorlardı bu rahatsızlıklarını. AKP’gillerin Reisi: “Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” açıklamasını daha temmuz ayında yaptı. Hemen arkasından Numan Kurtulmuş da “Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır” diyerek destek oldu bu talebe.
Ve çıktılar bu sözleşmeden. 19 yıldır ne yaptılarsa onun yaptılar; ne usule uydular, ne yasaya, ne hukuka. Faşist bir Din Devletine giden yolda hiçbir şeyin kendilerini bağlamasını istemiyorlar.
İstanbul Sözleşmesi’ne imza koymakla Ortaçağcı Gericiler sınırlı da olsa kendilerini bağlamışlardı. Çerez kabilinden de olsa kadına özgürlükler getiren maddelere, yasalara tahammül edemediler.
Çünkü İstanbul Sözleşmesi demek;
Küçücük kız çocukları ile evlenememek, tarikatlarda, Kur’an kurslarında, derneklerde çocuklara rahatça tecavüz edememek, kadınları, dövememek, öldürememek demek.
Bu kararla bir daha gösterdiler kadın düşmanı olduklarını, bir kez daha gösterdiler Ortaçağ karanlığını temsil ettiklerini.
Kadınının aşağılandığı, köle durumuna düşürüldüğü Ortaçağın karanlık günlerine duyulan özlemin yansımasıdır bunlar.
Ve yine aynı şey oluyor. Gericilik yine kadını kullanarak toplumu Ortaçağın karanlıklarına mahkûm ediyor. Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta, Kadın Sosyal Sınıfımız isimli eserinde çok duru bir şekilde koyuyor gericiliğin Kadını kullanışını:
“Türkiye’de olanlar, belki Dünyanın hiç bir yerinde demeyelim isterseniz, ama pek az yerinde görülür. Halkı sömürüp ezen gerici sınıflar, ezip soydukları alt sınıfları her yerde aldatarak güderler. Ama hiç bir yerde bu aldatış, bizdeki kadar hep en utanmazca ve hayvanca gerekçelerle Kadın öne sürülerek yapılamaz.
“Türkiye’de, alt sınıfların herhangi bağımsız bir düşünce ve davranışı daha ilk adımını almaya görsün… Gericiler o saat Kadının saçlarını ellerine dolayıp, halkın karşısına, daha doğrusu vicdanına, ruhuna kazık gibi dikilirler, çalışan insanımızın ruhça, maddece sömürülmekten kurtulmaya doğru yönelmeyi denemesini felce uğratmak için kadını zehir gibi kullanırlar. Sömürenler, Dünyanın hiçbir yerinde gericiliklerini mahkûm kadın sınıfının durumu ile maskeleyerek bizdeki kadar utanmazca ve hinoğluhince Kadın adlı ırz ve namus demagojisinden en namussuzca yararlanmayı beceremezler.”
Ortaçağcı AKP’giller, Tefeci-Bezirgan sınıf karakterleri gereği kadını kullanarak hükümlerini sürdürüyorlar. Yıllardır laikliği ortadan kaldırma çabaları bu karakterlerinden. Oysa Antiemperyalist Kurtuluş Savaşımızın ürünüdür, 1937’de Laiklik ilkesinin anayasaya girmesi. Laiklik ilkesiyle kazandı kadınlarımız pek çok Avrupa ülkesinden önce haklarını. Laiklik ilkesinin önemini bir kez daha kavramalıyız. Laiklik kadının var oluşudur, özgürlüğüdür. Bu yüzden Ortaçağ karanlığının temsilcisi AKP’giller Laikliğin anayasadan kaldırılması ile ilgili sözler söylemekte ve zihinlerindekini açık seçik beyan etmektedirler.
Ama Ortaçağcı Gericiler sevinç naraları atmasınlar. Boşuna sevinmesinler. Bayram etmesinler. Nasıl ki bu Halk Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşımızla AKP’gillerin ataları Ortaçağcı Gericileri, Emperyalist Efendilerinin gemilerine bindirip gönderdiyse, İkinci Kurtuluş Savaşıyla da, yine ABD ve AB Emperyalistleriyle birlikte onları bu sefer bir daha geri gelmemek üzere tarihin çöplüğüne gönderecektir.
Peki biz ne yapacağız? Oturup, olup bitenleri seyredecek miyiz?
Tabii ki hayır.
Kadına şiddete, Ortaçağcı Gericiliğe karşı her zaman ve her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz.
Onların Fıtratında Kadın Düşmanlığı, Bizim Fıtratımızda Yaşam ve Mücadele Var! (21.03.2021)
Halkçı Kamu Emekçileri