Devrim Yasalarını Terk Etmeyeceğiz!!!

Devrim Yasalarını Terk Etmeyeceğiz!!!

Kendini bugün, 3 Mart 2021 de halife olarak görenlerin; kendilerine hoş bir rüya gibi gelen ama ülkemizi asırlarca geriye taşıyan bu hastalıklı sanrısı, gücünü halkımızdan alacak sert bir tokatla elbet son bulacaktır. Buna inancımız tamdır.

Saltanat 1922’de kaldırılmış, Cumhuriyet 1923’te ilan edilmişken halife de neyin nesiydi? Artık zamanı gelmişti, nitekim beklemek anlamsız, tam tersine zararlıydı.

Ocak 1924’te son halife Abdülmecit, kendisine ayrılan ödeneğin çok yetersiz olduğundan yakınıyordu. Üstelik İstanbul’a gelen resmi heyetlerin kendisini de ziyaret etmelerini istiyor, Ankara’da kendisi için özel bir heyet istiyordu. Bunun adı çok başlılıktan başka bir şey değildi ve Mustafa Kemal ve arkadaşları bunu, henüz bu tür tehlikeleri kaldıracak güçte olmayan Cumhuriyetin istikbaline tecavüz olarak görüyordu.

3 Mart 1924 pazartesiydi…

Dönemin koşullarını düşündüğümüzde büyük bir cesaret isteyen, adına yaraşır Devrim Yasaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşüldü ve Gümüşhane Mebusu Zeki Bey dışında tüm mebusların kabul oyu vermesiyle,  429 sayılı Şeriye ve Evkaf ve Erkan’ı Harbiye Vekilliklerinin Kaldırılması, 430 Sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile 431 sayılı Halifeliğin Kaldırılması ve hanedanlığın Osmanlı toprakları dışına çıkartılması ile ilgili kanunlar kabul edildi.

Devrim Kanunları ile hedeflenen; AKP gibi gelmiş geçmiş tüm gerici zihniyetlerin her duyduklarında tüylerini ürperten bilimsel, laik, demokratik, eğitim-öğretim ve yönetim anlayışına dayalı bir sistem için kuvvetli dayanak noktaları oluşturmaktı. Öyle ki bu yasalar, tüm gerici zihniyetlere ve devrim düşmanlarına rağmen, sadece kâğıt üzerinde kalsa da, bir ayağı sakat, bir gözü kör olsa da, Anayasanın 174. Maddesinde varlığı devam ediyor.  Ama AKPgiller, bundan bile korkuyor, halifelik hülyaları içinde, Anayasada bir tane Allah kelimesi yok diye diye Şeriat Anayasasını getirmeye çalışıyorlar. Torba yasalarla, kararnamelerle, yasa dışı fiili uygulamalarıyla da her tarafı; Türkiye Devriminin önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın dediği gibi, “İslamlığı kökünden tahrife (biçimsizleştirip soysuzlaştırmaya) Muaviye irticaından beri yetkili ve usta” imam hatiplerle, bütün kurumları imam hatiplilerle, dolduruyor. Okullarımız birer birer Peşaver Medreselerine dönüştürülüyor. 80 bin imam günde 5 vakit CIA-Pentagon İslam’ının propagandasını yapmakla görevli. Ülkemiz adım adım faşist din devletine doğru götürülüyor.

2020 yılı bütçesinde Anadolu ve Fen Liseleri için 483 Milyon TL ayıran AKP, İmam Hatip Liseleri için 1 Milyar 105 Milyon TL ayırdı.

18 yılda 16 kez eğitim reformu yapılan “çağdaş” Türkiye’de, 2020 YKS kontenjanlarında 20 bin kontenjanla İlahiyat Fakülteleri yine birinci sırada…

Bu kadar kötü olmalı mıydı? Bundan neredeyse 100 yıl önce kapanan ortaokulların devamı ilahiyatlar, bugün ilk sırada kontenjan açıyor ve herkes susuyor.

Aziz Nesin; “Bizim kuşağımız Atatürk’ü salt kitaplardan okuyup öğrenmedi. Atatürk’ü yaşadı. Ne var ki bugün yaşamakta olan yaşıtlarım bile Atatürk zamanında nelerin yapılıp nelerin yapılamadığını unutmuş görünüyorlar. Örneğin Atatürk zamanında Türkiye’de ‘Tevhid-i Tedrisat’ denilen kanun gerçekten uygulanırdı. Atatürk’ün ölümünden sonra gerici dinciler ‘Ölülerimize cenaze namazı kıldıracak, ölülerimizi yıkayacak imamlarımız bile yok!’ yaygarasıyla bu yasayı bozdular ve imam hatip liselerini açtılar… eğitimden adalete, içişlerinden dışişlerine dek bütün devlet kurumlarının içine açıkça yerleştirildiler. Okul müdürlerinin yüzde yetmişi imam hatiplidir. Şimdi de bunları Harp okuluna sokmaya zorluyorlar..”(Aziz NESİN, Yalancı Atatürkçüler, Bir Tutam Aydınlık: sf. 84)

diyerek aslında durumu anlatıyor.

Devrim yasalarını susmayı tercih ederek ilk terk edenler, kendilerini Kemalist olarak tanıtan, mecliste söz alıp konuşmayımilletin vekilliğisanan, CHP’li vekiller ve onların uzantıları diğer küçük muhalefet partileri olmuştur. Ülkemizdeki geriye gidişi, yoksulluğu, baskıyı, salgın günlerindeki acı tabloyu bizlere yaşatan AKP’yi, halka, Anayasaya ve Cumhuriyete, Atatürk’ün Devrim Yasalarına sahip çıkmayan, Lozan ile vatan toprakları arasına kattığımız 20 Adamıza sahip çıkmayan bu meclisi halk olarak asla affetmeyeceğiz!!!

Turgut Özakman Cumhuriyet adlı romanında,  bir alay komutanının sözlerine şöyle yer veriyor:

“Arkadaşlar! Vatan hizmetine teşekkür edilmez. Sizlere onun için teşekkür etmiyorum. Evinize, işinize kavuşacaksınız, gözünüz aydın. Ama Kurtuluş Savaşı daha bitmedi. Evde, tarlada, dükkânda, tezgâhta, kahvede devam edecek. Şimdi Cumhuriyetin sivil askerlerisiniz. Burada öğrendiklerinizi ailenize, yakın çevrenize, köyünüze, mahallenize anlatın. Milli egemenlik, cumhuriyet, vatan, bağımsızlık, uygarlık nedir öğretin. Eğitimin önemini, temizlik kurallarını belletin. Ak ile karayı, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilsinler. YOKSA SÖMÜRGECİLERLE, HALKI UYUTUP KANDIRANLARLA, CİNCİ HOCALARLA, YOBAZLIKLA BAŞA ÇIKAMAYIZ.”

Ve öyle de oldu…

Şimdi yara almış bir aslanı, içerden ve dışarıdan, dört bir koldan saldırarak tümüyle yere yıkıp, paramparça etmek niyetindeler. Bunu başarabilmenin tek yolu düşünemeyen, emre biat eden, bilimden uzak nesiller yetiştirmekten geçiyor. O yüzden bilimin kapılarına kilit vuruluyor ve o yüzden tarikatlar, şeyhler, müritler her geçen gün güç kazanıyor.

Varsın bir zaman daha sizin payınıza İmam Hatipler, bizim payımıza mahpuslar düşsün.

Siz okulu zindan edersiniz, bizim devrimci önderlerimiz mahpusu okul yapar!!!  (3 Mart 2021)

 

         Halkçı Kamu Emekçileri

Sosyal Medyada Paylaşın: