Eğitimden YÜK’ünü Tutanlar

Eğitimden YÜK’ünü Tutanlar

Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunu işgal eden, fiilen özel okullar bakanı olan Ziya SELÇUK “önemli” bir açıklama yaptı. Bakalım ne demişti AKP’giller’in eğitim bakanı:

Eğitimde asıl yük öğretmenin maaşıyla ilgilidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine bakarsanız, yatırım bütçesinin çok çok küçük olduğunu görürsünüz. Neye göre; personel maaşına göre. Bu tüm okullar için böyledir. Yani asıl yük, kira varsa kirada ve öğretmen maaşındadır. Geri kalan yük vergi yüküdür ve elektrik su parasıdır. Eğer vergi yükü devam ederse, eğer maaş devam ederse büyük ihtimal bizim masraflarımızda büyük bir azalma olmaz.”

Ne diyor Ziya Efendi?

“Eğitimde asıl yük öğretmen maaşıyla ilgilidir.”

Açlık sınırının 2.400 TL’ye, yoksulluk sınırınınsa 7.800 TL’ye dayandığı bir Türkiye’de, AKP’giller’in kamuya ait bütün değerleri 18 yıldır yağmaladığı bir Türkiye’de eğitimde asıl yük öğretmen maaşlarıyla ilgiliymiş…

Hangi öğretmenler için söylüyor Ziya Efendi bunları?

Maaşları Türkiye’nin de üyesi olduğu 33 OECD ülkesi arasında 27’nci sırada gelen öğretmenlerimiz için söylüyor. Yine maaşları son 5 yılda nominal dolar cinsinden yüzde 31 oranında değer kaybına uğrayan öğretmenlerimiz için söylüyor.

Kim söylüyor bunu?

10 bin lira sermayeyle kurduğu özel Maya Okulları’nın sermayesini 18 yıllık AKP İktidarı döneminde 15 milyon liraya çıkaran Ziya Efendi söylüyor…

“Dervişin fikri ne ise zikri de odur” demiş eskiler. Ne de olsa kendisi de özel ve de güzel sektörcü! Konuşmasında ağzındaki baklayı çıkarıveriyor. Özel okul patronlarının, açlık sınırında ücretler vererek öğretmenlerin hizmet (iş) gücünü sömürdükleri yetmez diyor; öğretmen ücretleri ve bina kiraları da Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden karşılansın ki tamam olsun diyor!

Geri kalan yük de “vergi yükü, elektrik ve su parası”ymış. Bak sen bakan efendinin incilerine… Biz “Halkçı Eğitim-Bilim Emekçileri” aslında hiç şaşırmadık. Çünkü biz biliyoruz bakan efendinin, Finans-Kapital’in ve onun emrine amade ölü soyucu bir sınıfı yani Antika Tarihten kalma Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının çıkarlarını korumak geliştirmek maksadıyla bakan yapıldığını. Ol sebepten biz hiç “(Zi)YA TUTARSA” diye hayaller alemine dalmadık. (İlgili değerlendirmemizin linki: https://www.halkcikamuemekcileri.org/2018/08/28/egitimi-ne-kurtarir-ziya-selcuktan-medet-umanlara.html/)

Neyse, belli ki bakan efendi özel okullar(ın)ın vergi, elektrik ve su ödemelerinden de muaf tutulmasını istiyor… Ne âlâ!

“Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi” adlı eserinde Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın tahlil ettiği üzere, Türkiye’de kapitalizmin gelişimi Batı’daki gelişiminden farklı olmuştur. Türkiye’ye kapitalizm, Batı’nın emperyalizm aşamasına ulaştığı dönemde girmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de, kapitalizmin serbest rekabetçi aşaması yaşanamamıştır.

Burjuvazi, kapitalizm öncesi sermaye sınıfı olan Tefeci-Bezirgân sermayeyi tasfiye etmek bir yana, onunla ittifak kurmuştur. Türkiye’de kapitalizm iç dinamikleri ile gelişemediği için devlet eliyle “devlet fideliğinde” kapitalistler yaratılmıştır.

Dolayısı ile Türkiye’de kapitalizm, ölü doğan (tekelci biçimde) bir kapitalizm olmuştur. Ölü doğan KOÇ’lar, SABANCI’lar, ECZACIBAŞI’lar (ki 500 ailedirler Türkiye’de TÜSİAD üyeleri) Türkiye’deki Ortaçağ artığı “Tefeci-Bezirgân Sermaye”yi (ki Türkiye’de 2500 ailedir MÜSİAD üyeleri) ortadan kaldıramayıp,   onlarla ittifak kurdular.

Tıpkı doğumlarında olduğu gibi, her sıkıştıklarında da onları sıkıştıkları yerden kurtaran bir devlet eli beklemek/bulmak temel karakterleri oldu. Zaten asalaklık denince akla hemen Tefeci Bezirgân Sermaye gelir. Tam da bu sebeplerdendir; özel okulların yıllardır devletten teşvik alıyor oluşu, bu sermaye sınıflarının göle çaldığı MAYA’nın bile tutuyor oluşu ve “eğitim”den “YÜK”lü miktarlarda servet edinmeleri.

Her biri ülkemizin sigortası, Kuvayimilliye yadigarı KİT’lerimizi emperyalistlere peşkeş çekmeleri, işçi ve emekçi halkımızdan toplanan vergilerle palazlandırdıkları Kolin, Limak, Cengiz Holding, Kalyon İnş. gibi şirketlere yıllardır uygulanan vergi afları, sigorta borçlarının silinmesi, işsizlik fonunu lüplemeleri, kıdem tazminatlarını kaldırmayı istemeleri, öğretmenlerin ek ders ücretlerini bile canlı yayın saat sayısına endeksleyerek salgın sürecini fırsata çevirmeleri gibi uzayıp giden bu liste hep sınıf karakterleri gereğidir.

Hatta boşalttıkları devlet kasalarından üç beş kuruş daha lüplemek için şeytana bile pabucunu ters giydirmektedir bunlar. Para Tanrısına taptıkları için dağlarımızdaki ceylanların, karacaların, dağ keçilerinin kanlarını bile satışa çıkartmaktadırlar hayvan katillerine.

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak, bizim sınıf bilincimiz de diyor ki: “Başka kapıya Ziya”.

Ve yine diyoruz ki; Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak laik-bilimsel- parasız-demokratik eğitim mücadelemizi kazanıncaya kadar sürdüreceğiz! (05.09.2020)

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri

Sosyal Medyada Paylaşın: