AKP’giller iktidarının eğitimdeki bilim dışı, mantık dışı, ahlak dışı uygulamaları, çocuklarımızın geleceğini ve sağlığını hiçe sayıyor!

AKP’giller iktidarının eğitimdeki bilim dışı, mantık dışı, ahlak dışı uygulamaları, çocuklarımızın geleceğini ve sağlığını hiçe sayıyor!

Hepimizin bildiği gibi ülkemiz ve dünyamız Kovid-19 Koronavirüs salgınıyla aylardır mücadele ediyor. Başta sağlık emekçileri olmak üzere emekçi halkımız bir yandan canlarını ortaya koyarken bir yandan işsizlikle ve hayat pahalılığıyla ölümüne cebelleşiyorlar. Aile içi şiddet, kadın cinayetleri, intiharlar ne yazık ki sayıca çok artmış durumda. Virüse bir çare bulunmamışken, tehlike devam ediyorken, tüm bilimsel uyarılara rağmen, Parababaları düzeninin iktidardaki temsilcisi AKP’giller insanlarımıza, emekçi halkımıza, “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” uygulamasını reva görüyor. Her zaman olduğu gibi, Patronların kârı, işçi, emekçi insanlarımızın sağlığından daha önemli oluyor; başta halkın sağlığı olmak üzere, işi, aşı, barınması, eğitimi umurlarında bile olmuyor. Halkımızı yıllardır Allah ile kandıran AKP’giller, bu süreçtede din bezirgânlığı yapmaya, yalana, talana, vurguna devam ediyorlar.

AKP’giller, eğitim alanında da iktidara geldikleri günden bu yana uyguladıkları halk düşmanı, bilim düşmanı Ortaçağcı uygulamalarını Korona günlerinde de hız kesmeden sürdürdüler.

Okulların 13 Mart tarihinde kapanmasıyla Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk uzaktan eğitime başlanacağını, bu konuda alt yapının hazır olduğunu, yaşanacak herhangi bir sıkıntıda B, C planlarının da var olduğunu ekranlarda duyurdu. İlk skandal EBA TV’de yaşandı. Daha ilk günden kafa kesme ve idam görüntüleri, ders aralarında ilahilerin olduğu bir ders programıyla uzaktan eğitime başlandı. Pedagojiyle taban tabana zıt olan bu görüntüler AKP’gillerin “istendik-Ortaçağcı” davranış oluşturma sürecini kanıtlar nitelikteydi adeta. Hep dile getirmiyorlar mıydı, “dindar ve kindar” nesil özlemlerini?

Yine uzaktan eğitimde yaşanan bir diğer ve önemli sıkıntı, yoksul halk çocuklarımızın bırakalım sınırsız internete, internete bile erişemiyor oluşlarıydı. EBA uygulamasından canlı ders yapan öğretmenlerin en fazla 10 öğrenciyle ders yapabildiklerini biliyoruz. Bu sayı yoksul insanlarımızın yaşadığı mahallelerde çok daha düşük. Aynı zamanda bu öğrencilerimizin çok azında bilgisayar, tablet vs. var. İmkansızlıktan dolayı canlı derslerden faydalanamayan çocuklar durumun farkındalar ve oldukça üzücü, örseleyici oldu bu onlar için. Onlara herkesin eşit olduğu bir dünya anlatılırken kitaplarda, hayatın gerçekleri tokat gibi bir kez daha çarptı yüzlerine çocuk yaşlarında.

Tabii bu süreçte özel okullarda okuyan öğrencilerin eğitimleri ve sınava hazırlık süreçleri daha düzenli oldu. Dolayısıyla devlet okulunda okuyan öğrenci ile özel okulda okuyan öğrenci arasında fırsat eşitsizliği daha da arttı.

EBA’da öğretmenler de yarıştırıldı. EBA’da en çok vakit geçiren, en çok giriş yapan öğretmenler puan aldılar. EBA’ya giriş yapmayanlar ya da az işlem yapanlar az puan aldılar. Yani bir nevi performans sistemiydi dayatılan. Oysa bir öğretmenin nasıl bir öğretmen olduğunu aldığı puanlar, sertifikalar değil, dokunabilmeyi başardığı öğrencileri, vicdan mahkemesi ve gönül rahatlığıyla bakabildiği aynalar belirler.

Yine bu pandemi sürecinde mağdur edilen bir diğer kesim, Şubat ayında ataması yapılan 20 bin öğretmenimizdi. Atamaları gerçekleşince bu öğretmenlerimiz çalıştıkları dersanelerden, özel okullardan bir an önce ayrıldılar. Ancak AKP’giller iktidarı Kaçak Saray’larından yapmadıkları tasarrufu, bu öğretmenlerimiz üzerinden yapmaya kalktılar. Okulların kapalı olmasını gerekçe göstererek atama kararnamelerini atandıkları yerlere göndermeyip göreve başlatmadılar. Zaten katmerlenen bu pahalılık cehenneminde bu öğretmenlerimizi de beş parasız bırakarak zulümlerine yenisini eklediler. “Öğretmen taş yesin” dediler.

Ders karşılığı çalışan ücretli öğretmenlerimiz ve özel okullarda çalışan öğretmenlerimiz yoğun bir sömürüye maruz kaldılar, bu süreçte ilk gözden çıkarılanlar oldular. Her geçen gün daha da ağırlaşan yaşam koşullarına terkedildiler.

Soygun düzeninin muktedirleri, Kovid sürecini de fırsata çevirip, hem öğrenim gören hem de işizlik ve pahalılık cehenneminde kıvranan yeni mezun üniversite gençliğimiz için de “vur abalıya” dedi. Özel yurtlar virüs sürecinde yurtta kalmadıkları halde öğrencilerimizden ücret aldı. 5 milyon halk çocuğu “öğrenim kredisi” borcunun altında ezilirken, salgın sürecinde had safhaya ulaşan işsizlik ortamında 280 bin öğrenciye de borcunu ödeyemediği için haciz uygulandı. Bildiğimiz gibi bu borçlara yüksek oranlı aylık gecikme faizleri uygulanmakta. Kısacası, üniversite gençliğimize de “Neyimizi alacaksınız? Virüsün alamadığı canımızı mı?” dedirtiyor bu kahrolası Parababaları düzeni.

Tabii bu süreçte en büyük psikolojik yıkıma uğratılanlar, bunalıma sürüklenenler lise ve üniversite giriş sınavlarına hazırlanan gençlerimiz oldular. İçlerinde en ufacık insan sevgisi taşımayan, merhamet ve vicdan yoksunu AKP’giller, sınav tarihlerini bir ileri-bir geri alarak, sanki pinpon topuyla oynar gibi oynadı gençlerimizle. Önce daha ileri bir tarihe ertelendi sınavlar. Birden öğrencilerimiz neye uğradıklarını şaşırarak yeniden, yeni tarihe göre planlamalarını yaptılar ve bu yeni plana göre sınav hazırlıklarına devam ettiler. Sonra “böyle olmadı ya, tekrar geriye aldık” dediler fütursuzca. Gençlerimizin umutlarıyla, hayalleriyle oynadılar; zaten normal koşullarda bile yarış atına çevrildikleri bu adaletsiz sınav sürecinin ağırlığı altında ezilen, bunalıma giren öğrencilerimiz bir de salgın sürecinden kaynaklı kısıtlamalarla günlük yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktayken, ruhsal olarak bu durumla baş edebilme çareleri aramaktayken, sürekli değiştirilen sınav tarihleri ruhsal sıkıntılarını katmerlendirdi. Üstelik LGS’ye bu yıl girecek öğrencilerimiz, daha öğrenim hayatlarının başında, birinci sınıfta, AKP iktidarının kendi Ortaçağcı emellerini gerçekleştirmek için 2012 yılında uygulamaya koyduğu 4+4+4 modelinin kurbanı olan çocuklarımız. Hatırlayalım, nasıl bir travma yaşatılmıştı bu çocuklarımıza? Hazırbulunuşluk olarak okulöncesi çağındaki 60 aylık çocuklarımız, tüm bilimsel ilkeleri hiçe sayan insanlık ve vicdan yoksunu AKP’giller tarafından birinci sınıfa kayıt olmak zorunda bırakılmışlardı. Ve ne yazık ki yine yaşamlarının onlar için çok önemli bir dönemecinde bir kez daha geleceklerini hiçe sayan bir saldırıya maruz kaldılar.

20 Haziran’da LGS, 27-28 Haziran’da YKS var. Milyonlarca gencimiz, aileleri ve sınav görevlileri okullara doluşacak, bilim insanlarımızın ısrarla uymamız gerektiğini söyledikleri fiziksel mesafe kuralı neredeyse kesin olarak çiğnenecek; aynı zamanda gençler hastalığı kapma korkusuyla belki sınava odaklanamayacaklar. Asemptomatik ancak taşıyıcı ve bulaştırıcı olanlar varsa, bu da salonlarda bulunan diğer gençlerin-görevlilerin sağlığını tehdit edecek. Görünen köy kılavuz istemez.

1 Haziran itibariyle tüm kısıtlamaların kalktığı ve vaka sayılarının doğal olarak yeniden artışa geçtiği şu zamanda milyonlarca öğrencinin gireceği bu sınavlarda birçok kişinin hayatını tehlikeye atmak, akıl ve bilim dışı bir uygulamadır. Öğrenciler ve aileleri de bu gerginliği yaşamaktadırlar.

Tabii ki AKP’giller iktidarından bilime kulak vermesini beklemek, ölü gözünden yaş ummaya benzer. 18 yıllık iktidarları sürecinde okul öncesinden üniversitelere kadar tüm eğitim kurumlarımızı Peşaver Medreselerine çeviren, çocuklarımızı-gençlerimizi Ortaçağcı cemaat ve tarikatların örümcek ağlarına teslim eden onlar değil mi?  Onların dertleri her zamanki gibi başka. Din maskesi takarak, halkımızı kafadan silahsızlandırarak, düzenlerini yürütmek. Salgının ilk günlerinde dahi Kanal İstanbul’un maskeli ihalesini yaptılar; halkımız işsizlikten ve açlıktan kırılırken, çevre katliamlarına devam ettiler. Onların gözü dediğimiz gibi, her zaman rantta oldu, her zaman talanda, vurgunda oldu.

Ama biz biliyoruz ki bu düzen sür git böyle gitmeyecek. Bu kahrolası sömürü düzenine dur demek için örgütlenecek insanlarımız. Gençliğine, geleceğine, onuruna sahip çıkmak için örgütlü mücadele verecek halkımız. Yükseltecek nefesini, kaldıracak kafasını kan uykulardan. Bizler de Halkçı Kamu Emekçileri olarak bu mücadelenin bir neferi olmaktan onur duyacağız.(17.06.2020)

Yaşasın laik, bilimsel, demokratik, parasız eğitim mücadelemiz!

Yaşasın örgütlü mücadelemiz!

Halkçı Kamu Emekçileri

 

Sosyal Medyada Paylaşın: