Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş Sendikası 5. dönem 2. Olağanüstü Genel Kurulu 20 Ocak 2020 tarihinde Ankara’da yapıldı

Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş Sendikası 5. dönem 2. Olağanüstü Genel Kurulu 20 Ocak 2020 tarihinde Ankara’da yapıldı

Eğitim-İş’in Olağan Genel Kurul süreci 4 ay sonra başlayacak. Olağan Genel Kurul sürecini bekleyemeyecek, Olağanüstü Genel Kurul yapacak kadar acil olan gündemler neydi? Değer miydi?

1- Bin Kalıplı bir siyasetin Birleşik Kamu-İş’teki adı olan “Hepimizin Sendikası” adlı Kamucu Bin Kalıplıların ihracı. Evet bunun için değerdi. Çünkü bu siyasetin sadece sendikalardan değil, bütün kitle örgütlerinden ihraç edilip, şu anda nemalandıkları, kendilerini aynı cephede gördükleri AKP ile birlikte fırıldaklıklarını çevirmeleri sağlanmalı.

2- Genel Merkez Yöneticilerinin Ücretleri. Zaten hiç verilmemesi gereken, halihazırda MYK üyelerine 1000 TL olarak ödenen kira yardımının ve eşit işe eşit ücret ayağıyla MYK üyelerinin ücretlerinin “denkleştirilerek” arttırılmak istenmesi. Bunun için Olağanüstü Genel Kurula ihtiyaç yoktu, değmezdi Olağanüstü Genel Kurul toplamaya. Olağan Genel Kurulda da değmez bunu gündem yapmaya.

Eğitim-İş’in Olağanüstü Genel Kurulunun, üyelere ve kamuya yansıyan gerekçesi, “Kamucu Bin Kalıplıların ihracıydı. İhraç gerekçesi de, özü Türk ve Kürt düşmanlığı yaratmaya yönelik AKP’giller’in “Diyarbakır Anneleri” projesine, Eğitim-İş ve Birleşik Kamu-İş adının kullanılarak destek verilmesi ve basın açıklaması yapılmasıydı.

Biz Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak Genel Kurulda, Bin Kalıplı Siyasetin içyüzünü teşhir eden bir bildiri dağıtarak, Kamucu Bin Kalıplıların ihracına onay vereceğimizi deklare ettik. Ve bildirimizde Devrimci Sınıf Sendikacılığı ilkelerini, bu ilkelerden uzaklaşılırsa daha çok Olağanüstüler yaşayacağımızı, bu uzaklaşmanın bizleri tükenişe götüreceğini birkez daha bütün delegelere gösterdik. Bu bildiri ile bilgilendi delege, bu bildiri ile delege “Hepimizin Sendikası” namlı Bin Kalıplıların içyüzünü gördü.

Gündemin diğer önemli maddelerinden birisi de; MYK (Merkez Yönetim Kurulu) üyelerine verilen kira yardımının güncellenerek 1000-TL’den 2000-TL’ye çıkarılmak istenmesi ve yönetici (ama sadece Merkez Yöneticilerinin) ücretlerinin “güncellenmesi” olmuştur. Bu konuda yine biz Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçilerinin hem Kongre salonunda dağıttığı bildiride hem de kongrede konu ile ilgili olarak verdiğimiz önergede bütün sendikal harcamalarda tutumluluğun esas alınması ilkesini vurguladık. Kira yardımına ilişkin olarak “sendika yöneticilerinin alacakları ücret o iş kolundaki çalışanların ortalalama ücretlerinden fazla olamaz” karşı önergesini sunarak, devrimci sınıf sendikacılığının bu konudaki temel ilkesini kongre salonunda savunduk.

Genel kurul delegesi olan yoldaşlarımız, verdiğimiz önergeye ilişkin yaptıkları genel kurul konuşmalarında Devrimci Sendikacılığın en temel ilkelerinden birisinin yöneticilerin ücretleri olduğuna, son günlerde sendika yöneticilerinin ücretlerinin sıklıkla gündem olduğuna vurgu yaparak, sarı sendikacılığa giden yolun taşlarının bu yolla döşendiğine dikkat çektiler.

Burada da örneklendirirsek:

“Daha önce Memur-Sen’e bağlı Sağlık-Sen Genel Başkanı Semih Dursun‘un, piyasa değeri yaklaşık  800 bin lira olan Audi A6 aracı almasının ardından Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı ve Özçelik-İş Sendikası Genel Başkanı Yunus Değirmenci‘nin de süper lüks makam aracı aldığı ortaya çıktı. Değirmenci, maaşının 30-50 bin lira arasında olduğunu belirtti.

Sözcü’den Ali Ekber Ertürk‘ün haberine göre, Değirmenci, BMW aldığını doğruladı. “AUDI, arıza yapıyordu, yolda kalıyordu” diyen Değirmenci, şunları söyledi:

“Oturduk, yönetim kuruluyla konuştuk. Önce, yeni bir Audi’yi sorduk. ‘Kaç lira’ dedik. ‘800 bin’ dediler. ‘Kaç yıl gider’ dedik, ‘4 yıl’ dediler. Sonra BMW’yi sorduk. ‘Fiyatı ne’ dedik, ‘1 milyon 800 bin lira’ dediler. Kampanya varmış, 1 milyon 300 bin liraya veririz dediler. ‘Ömrü kaç yıl’ diye sorduk, ‘10 yıl’ dediler. Baktık, sendikamızın menfaatleri için bu daha uygun, bunu almaya karar verdik. Benden sonra gelecek olan arkadaşa da hem yeni bir araba hem de yeni bir bina bırakmış olacağım.(T24 İnternet haber gazetesi, 14 Ekim 2019)

Son örnek ise; tazminatları verilmeyerek 11 yıl oyalanan ve son bir yıldır Nakliyat-İş öncülüğünde İşçi Sınıfımıza örnek bir direniş yürüterek tazminat hakları ve sarı sendikacılığa karşı mücadele eden Uzel Makina İşçilerini de satan Türk Metal Sendikası başkanı ve aynı zamanda TÜRK-İŞ Genel Sekreteri Pervül KAVLAK’IN ücretidir. Pervül KAVLAK’IN maaşının 100.000TL, yazıyla ifade edecek olursak yüz bin TL olduğu iddia edilmektedir.

Şimdi bu kişi işçilerin haklarını savunabilir mi?

Böyle bir şey mümkün olabilir mi?

Kesinlikle hayır!

Dolayısıyla genel kurul salonunda da, sendikacı sendikayı bir geçim kapısı, işçilerin-Kamu Emekçilerinin sırtından zenginlik sağlama yeri, makam, şan, şöhret sağlayacağı bir yer olarak görmemelidir ilkesini savunduk. Delegasyonla yaptığımız tartışmalarda; buna kesinlikle izin verilmemelidir, dedik. Bunu engellemenin yolunun ise ancak değiştirilmesi zorlaştırılan tüzük maddelerinden geçtiğini dile getirdik. Yönetici ücretleri başta olmak üzere işçi düşmanlığı yapan sendikaya olumsuz örnek olarak Türk Metal Sendikası başkanını verdik.

Savunduğumuz bu ilkeyi uygulayan bir sendika var, dedik. Olumlu örneğimiz tesadüfe bakın ki başta Türk Metal Sendikası tarafından satışa getirilen Uzel Makina İşçileri olmak üzere Real Market, Makromarket işçilerine de sahip çıkan Devrimci Sınıf Sendikacılığının Türkiye’deki tek temsilcisi Nakliyat-İş Sendikası’ndan olsun.

Nakliyat-İş’in tüzüğünün konu ile ilgili tüzük maddesi der ki:

“a-) Sendika yöneticilerinin alacakları ücretler, Merkez Genel Kurulu tarafından belirlenir.

b-) Sendika personelinin alacağı ücretler ise Genel Yönetim Kurulu tarafından belirlenir.

c-) Yönetici ve personelin ücretleri sendikanın kurulu bulunduğu iş kolundaki ortalama işçi ücretinden fazla olamaz. Ücretler bu ilke çerçevesinde Genel Yönetim Kurulu tarafından belirlenir.

d-) Yönetici ve personelin kıdem ve ihbar tazminatları c fıkrasında belirlenen ücrete göre hesaplanır. Kı­dem tazminatı tavanını aşamaz.

e-) Yöneticiler kıdem tazminatlarını aday olup da seçilememe, aday olmama ya da istifa durumunda al­maya hak kazanırlar. İhbar tazminatlarını ise aday olup da seçilememe durumunda alırlar.” (Nakliyat-İş Tüzüğü, Madde 50)

Ve sonuç olarak, devrimci sendikacılıkta yönetimler mücadele etmek için, İşçi Sınıfı Davası gibi onurlu ve şerefli bir davada şeref kazanmak için yapılmalıdır, dedik.

“Yok, hiç öyle olur mu? Yöneticiler fedakarlık mı yapacaklar? Yazık değil mi?” diyenler de oldu; “Hiç böyle düşünmemiştik, doğru söylüyorsunuz, siz olmasaydınız el kaldırıp olumlu oy verecektik” diyenler de.

Bizler, bu konuda üzerimize düşen devrimci sorumluluğumuzu yerine getirmiş olduk. Verdiğimiz karşı önerge sonucunda bu konu, kongre salonunda tartışılmış, tartıştırılmış ve yeterli-gerekli delege sayısına ulaşılamadığı için reddedilmiş oldu.

Halkçı Eğitim-Bilim Emekçileri olarak devrimci sınıf sendikacılığının temel ilkelerini mücadelemize bayrak edindik! Bu ilkeleri, sendikamızın ve konfederasyonumuzun da mücadelesinin pusulası yapmak boynumuzun borcudur!

22 Ocak 2020

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri

Sosyal Medyada Paylaşın: